“Sana seni seviyorum diyemem belki ama kalabalık bir ortamda gülerken ilk senin gözlerine gülümserim ve eve giden kısa yolu seninle birkaç adım fazladan atabilmek için uzatırım. Bazen de bilerek adresi kaybederim. Bilmem ki anlaman için bazen elimi kaybeder, elinde ararım. Bazen de ezbere bildiğim şarkının nakaratında saçmalarım. En güzel kelimelerle kurduğum cümlenin devrilmesini seyrederim. Konuşurken aniden bir kekeme oluveririm. Bazen de yağmurlu havada şemsiyeyi başımız yerine yağmur ıslanmasın diye tutarım. Kaybolur ayaklarım, aniden topallayarak sana yaslarım omzumu, anla ama sana seni seviyorum diyemem, anla. Hadi elimi tut, gökyüzü bulutlardan düşüyor.”
Mesela "Boş vakitlerimde kitap okuyorum!" diyorlar. Oysa kitap okumanın kendisi zamana kıymet katan bir eylemdir. Boş vakitte yapılacak bir şey değildir ki
Herkesin bir şeylere yorum yaptığı, herkesin çok bildiği ama kimsenin birbirini dinlemediği, durmadan koştuğumuz ama asla yetişemediğimiz; durduğumuz vakit susturulduğumuz bir çağ içerisindeyiz. Her şey alenen ortada ama biz artık görmekten aciziz. Tıpkı ışıktan kör olmak gibi. Geç kaldık! Kendimize geç kaldık! İçimize bakamadan habilin attığı taştan yaralandık. Sözümüzün ehemmiyeti ikindi vakti gibi kerahate girdi. Çarçabuk döndük yeminimizden. Aldattık! Kendimizi aldattık!
Yeniden başlamak lazım her şeye. Umalım ki Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.
Kötülük neden var diye sormaktan vazgeçelim. Kötülük her zaman olacaktır. Biz, varolan kötülüğün ne kadar uzağındayız ona bakalım. Onun kaygısını taşıyalım.