Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özge Kirman

Özge Kirman
@MerlinsBeard
165 okur puanı
Temmuz 2017 tarihinde katıldı
Satıcı, öküzünün bu denli kolay pazarlıkla satıldığına şaşkındı. İmamgızı'nın koynundan çıkardığı çıkına bakıyordu... Terdi bu paralar, çileydi bu paralar, betondu, taştı, topraktı...
Reklam
Ne İmamgızı, ne Zalha, ne de çocuklar hiç yabancılık çekmediler. Çünkü, tüm mahalle kendileri gibiydi. Her evde bir İmamgızı vardı. Her çamaşır leğeninin başında bir Zalha vardı... Sokaklara birikmiş pis suların içinde, İhsanlar, Osmanlar, Meryemler oynaşıyorlardı... Sokaktan geçen elektrik telleri olmasaydı, burası da İstanbul'un Mescitli'siydi sanki...
Sayfa 379Kitabı okudu
Hatırlamak, başkalarına hatırlatmaya, başkalarını uyarmaya, direnmeye yarar.
Sayfa 256Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Herkesin değilse de çoğunluğun kendi küçücük dünyasına kapanıp çevresiyle ilişkiyi kesmeyi yeğlediği, böylece kendini güvende hissettiği bir toplumda yaşıyoruz.
Sayfa 193Kitabı okudu
Gördüklerini görmezden gelmek bu toplumda erdem sayılan bir alışkanlık.
Sayfa 192Kitabı okudu
Reklam
İlgilenmek eski çağlarda kalmış bir duyarlılık.
Sayfa 192Kitabı okudu
Tehlikenin bilmekten değil bilmemekten doğduğunu düşünmüşümdür hep.
Sayfa 189Kitabı okudu
Büyük Türk pedagogu İsmail Hakkı Baltacıoğlu da Pedagojide İhtilal adlı kitabında şunları söylemektedir: "Eğitim işi bahçıvan işine benzer. Bahçıvanın yapması gereken iş, elma ağacına armut verdirmek değildir. Bahçıvanın yapacağı iş, elma ağacının elma vermesi için gerekli olan dış şartları sağlamaktır. Toprak, hava, güneş, su, gübre gibi şartlar sağlanınca ağaç yemişini kendi kendine verecektir. Eğitim işinde de böyledir. İnsan dışarıdan yetiştirilemez. Yetişme şartlan var olunca insan kendi kendine yetişir. Terbiye etmek yoktur, terbiye olmak vardır.”
Seneca, "İnsan okul için değil, hayat için öğrenmelidir,” der. Erasmus da, “Çocuklara her şey bir anda öğretilmemelidir. Öğretim oyun ile birleştirilmelidir. Çocukların bireysel farklılıkları dikkate alınmalıdır," der. Aydınlanma düşünürlerinden John Locke şunu söyler: “Eğitim, hayatta işe yarar olma durumuna göre hazırlanmadır. Eğitimde elden geldiğince az kural verilmelidir. Basit metot kullanılır. ‘Doğa’nın yolunu izlediği takdirde eğitim, otoriter ve baskıcı olmaz; aksine, bireysel özelliklerin gelişmesi için tüm özgürlükleri kişiye sağlar, öğretmen ve öğrenci arasında karşılıklı güven gerçekleşir.” İsviçreli pedagog Pestalozzi’ye de kulak verelim isterseniz: “Öğrenim, ana-babaların anlayabileceği ölçüde basitleştirilmeli ve herkesçe anlaşılıp telkin edilebilmeli. Çocuğun bulup keşfetmesi öğretimin temeli olmalı. Öğrenim sadece bilmeyi değil, bildiğini yapabilmeyi de hedeflemelidir.”
Mustafa Kemal, Askeri Rüştiye’ye başladıktan kısa bir zaman sonra zeki ve çalışkan bir öğrenci olduğunu gösterir. Özellikle matematik öğretmeninin gözünde bambaşka bir yeri vardır. Matematik öğretmeni, Yüzbaşı Mustafa, küçük Mustafa’nın çalışkanlığına, karakterine ve zekâsına hayrandır. Bir gün Yüzbaşı Mustafa, öğrencisi Mustafa’ya şöyle der: “Benim adım da, senin adın da Mustafa. Aramızda bir fark olsun. Bundan sonra senin adın Mustafa Kemal olsun.” Kemal; yani bilgisiyle, görgüsüyle olgun kişi... Tanıklık, işte böyle bir şey olmalı değil mi Hocam?
Reklam
Biz din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmıyoruz. Millet ve devlet işlerinin Kâbesi, milli egemenliğin belirdiği Büyük Millet Meclisi'dir. Din işlerinin mihrabı ise insanların, kişilerin vicdanlarıdır.
Sayfa 73 - Mustafa Kemal ATATÜRK
“Gerçek”, bireyin kendi anlam verme sistemi içerisinde olayları, ilişkileri, olguları algılamasıyla oluşan bilgidir. Bireylerin algılamaları birbirlerinden farklı olacağından, tek tek her bir “bireyin gerçeği" bir diğerinden farklı olacaktır. Aynı biçimde, çocuğun gerçeğiyle yetişkinin gerçeği arasında da farklar vardır Her ikisi de kendi algılamasının gerçek olduğunda ısrar edecektir. Bir olaya bakış tarzında bir kadının gerçeği bir erkeğin gerçeğinden, bir uzmanın gerçeği bu alanda uzmanlaşmamış “acemi”nin gerçeğinden farklı olabilir. Demek ki gerçek, algıya dayanan, bireyden bireye değişebilen bir bilgidir. Ama bireylerin algılarına dayalı gereklerin arkasında, ancak düşünce yoluyla hayal edebildiğimiz bir hakikat vardır. Hakikat, insan düşüncesinin ötesinde, sembolik olarak söyleyecek olursak "Tanrı'nın mutlak algılaması içinde oluşmuş bilgidir. İşte, öğretmenin anlamaya çalıştığı, kendini adadığı, ulaşmayı çalıştığı esas hakikat budur. Hakikat evrenseldir. Bireylerin bilgisinin üstünde, “Tanrısal bilgi”dir. Öğretmen, bu evrensel bilgiyi merak eder, onu anlamaya çalışır, bu bilgiye ulaşmaya kendini adar. Hakikat sevgisi onun içinde yanan, hiç sönmeyen bir mum gibidir; sürekli ışık verir, onun ruhunu canlı tutar.
Öğretmenin değerleri: 1. Hakikat saygısı ve sevgisi; 2. Sınırlar ve sorumluluk bilinci; 3. Şevkle gayret etmek:
Sınıfta disiplin sorunu yaşayan iki öğretmen düşünün; Biri, öğrencilerin gözlerini korkutarak disiplin sorununu çözeceğini düşünüyor. Diğer öğretmen ise bilimsel tutum içinde, disiplin sorununun altında yatan nedenleri gözlemlemeye başlıyor. Bu gözlemler sonucunda, öğrencilerin ailelerinden kaynaklanan nedenlerin yanı sıra, mahalle, okul kültürü, okulun yönetim ve öğretim kadrosu, sınıfın kültürel yapısı, halta öğrencilerin sınıfta oturuş yerlerini de içeren değişkenler listesi çıkıyor karşısına Ayrıca, her bir öğrencinin kendi içinde getirdiği kişiye özgü psikolojik değişkenler de var. Bilimsel tutumla soruna yaklaşan böyle bir öğretmen, sırf öğrencinin gözünü korkutarak sorunu çözme yöntemini sığ ve yetersiz bulacak, ”mış gibi", geçici çözümler değil; kalıcı, sürdürülebilir çözümler üretmeye çalışacaktır Sürdürülebilir çözümler için de bilimsel yaklaşım içinde kalmak ve sağlıklı eğitim ortamları oluşturmak için çaba gösterecektir.
497 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.