“İyi yetişmemiş insanların ülkesinde düzen bir bozuldu mu, mağara devri, taş devri hortluyor Minas Efendi. Bu, tarih boyunca böyle olmuş, böylece de gidecek…”
Tarih bilgisi kuvvetli idi. Hadiselerden hüküm çıkarabilecek bir kafası vardı. İçinde bulunduğu zamanın şartlarına takılıp kalan, toplumun fevkalade anlarını yalnız kendi sınırları içinde değerlendirmeye kalkışan budalalardan değildi. Şimşek çaktı deyip geçmez, şu şu sebeplerden şimşek çaktı demeye çalışır ve aynı sebepler bir araya gelince şimşeğin yeniden çakacağını düşünürdü. Yani toplumu ilgilendiren hadiselerde de sebeplere inmeyi denerdi.
Hayat can sıkıcı bir tuzaktır. Düşünen bir insan olgunluğa eriştiğinde ve tam bir bilinç kazandığında kendini istençsiz olarak sanki çıkışı olmayan bir tuzağın içimdeymiş gibi hisseder. Aslında insan, iradesi dışında birtakım tesadüfler tarafından yokluktan var olmuştur.
Peki neden? Varlığının anlamını ve amacını öğrenmek ister, sorularına cevap alamaz ya da saçma sapan cevaplar alır.
Kapıyı çalar, ama açan kimse olmaz. Ölüm de aynı şekilde iradesi dışında karşılar insanı.
İşte tıpkı bir hapishanede ortak bir felaketle birbirine bağlı olan insanlar bir arada olduklarında kendilerini nasıl daha rahat hissederlerse, hayatta da analiz etmeye ve sentezlemeye yatkın olan insanlar bir araya geldiklerinde, onurlu ve özgür düşüncelerini birbirlerine aktararak vakit geçirdiklerinde bu tuzağın farkına varmazlar. Bu bakımdan akıl yeri doldurulamaz bir zevk kaynağıdır.