Söylediklerinin ne anlama geldiğini anlamıştım.Bunun ara yolu yoktu.Büyük bir savaş başlıyor gibiydi.Kazanmak istiyorsam, sahip olduğum her şeyi ortaya koyacaktım. Büyük bir bedel ödeyecektim, belki de acı bir bedel olacaktı bu. Korkutucu olabilirdi ama sonunda zafere ulaşacaktım.
Mükemmeliyetçilik kuralı, kişinin kendi gerçeğinin hiçbir değerinin olmadığını, kendi düşünüş ve değerlendirişinin önemsiz olduğunu ifade eder.
Bu kuralların geçerli olduğu sağlıksız aile ortamında yetişen çocukların yaşamla ilgili en temel duyguları mutsuzluktur.Kendilerini değersiz bularlar; değersiz buldukları özlerinden utanç duyarlar; ileride değişebileceklerine inanmazlar ve bu nedenle umutsuzdurlar.
Halbuki...
Fahri?... O.. imkân yok.. bazen bir günlük nafakasını bulamayan bu zavallı
çocuktan, Behiç’in yapabileceği fedakârlıktan yarısı bile istenemez, beklene-
mezdi. Mebrure, birdenbire Fahri’nin gözlerini hatırladı. Hiç sönmeyen bir
pırıltı ile, sıcak, işleyici ve derin bakan bu gözlerde samimiyetin bütün izleri
vardı. Tertemiz, saf bir ruh, bu gözlerde kendisine bakılmasına müsaade
ediyordu. Fakat, neye, neye yarar? Yaşamak lâzım, iyi yaşamak lâzım, rahat
yaşamak lâzım... Mebrure için bu köşkteki refahı, vasıta bolluğunu bırakmak da
güçtü. Artık hicretlerin, parasızlıkların, hastalıkların adi ve çirkin
üzüntüleriyle titremeğe razı değildi. İzdivaçta aradığı sükûnun birinci şartı da
bu refahtan başka ne idi?
Olup biten her şey benim tarafımdan gerçekleştirilen bir fedakârlıktı, ama sonuç olarak, bir anlamda dünyada hiçbir insanın hissetmediği kadar büyük bir yoğunlukla, hiç kimsenin tatmadığı bir şehvetle yaşayacağım isteklerime ulaşmak adına katlandığım bir fedakârlıktı.
Başını kaldırma!
Gittiğimi bil yeter.
Uzaklarda uluyan bir deniz var;
gri saatler, kirli geceler beni çağırıyor.
Ardımdan su dökmesen de olur;
yalnızca affet beni,
seni yine terk ediyorum
çocukluğumun büyük kenti.
İŞİTİN EY ULULAR
İşitin ey ulular, ahir zaman olacak,
Sağ Müslüman seyrektir, o da güman olacak.
Danişment okur tutmaz, derviş yolun gözetmez,
Bu halk öğüt işitmez, ne sarp zaman olacak.
Gitti beyler mürveti, binmişler birer atı,
Yediği yoksul eti, içtiği kan olacak.
Yani er gelmiş erden, elini çekmez şerden,
Deccal kopacak yerden, ahir zaman olacak.
Acep mahluk erişti, göz yummadan dürüştü,
Helal haram karıştı, kazanc ziyan olacak.
Birbirne yavuz sanır, ettiğim kala sanır,
Yarın mahşer gününde işi beyan olacak.
Ey Yunus, şimdi senin aşk ile geçsin günün,
Sevdiğin kişi senin canına can olacak.
Yunus Emre
İnsanoğlu güzelliğe böyle hayran kalabiliyorsa, bu savaş ne? Bu birbirlerini yeme, aşağılama, bu akan suya, uçan kuşa, yaprağın üstüne konmuş kelebeğe düşmanlık niye?
Kitap. Nasıl diyeyim... İçinde yaşadığımız ev gibi olmalı, vatan gibi olmalı, ona alışmalıyız, bağlanmalıyız, köşesini bucağını gayet iyi tanımalıyız, her noktasına hatıralarımız karışmalı. Değil mi?
Birçok hastalıkların sebebini hastanın vücudundan evvel hayatında aramak lazımdır.Yani hastalık çok defa kaderin aksiliklerine karşı ruhun ve onun peşinden vücudun isyanıdır.