Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Davetçi

Davetçi
@Okuyasaanlat
10 okur puanı
Şubat 2019 tarihinde katıldı
Alanın önemli araştırmacılarından Profesör Ellen Bialystok, "Çift dil konuşmanın hatalarla karmaşık hale geleceğini ve bazen dilinizin sürçüp hatalı konuşabileceğinizi düşünebilirsiniz ama bu olmaz." diyor.
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
Bir evin içinde sürekli olarak stres varsa, sözlü iletişim genellikle acımasız, suçlayıcı ve tehditkar ise çocuğun beyni için gereken "sığınılacak liman" bu durumda "aşırı uyanıklılık" yaşar ve böylece her an gelebilecek olası saldırılar karşısında sürekli savunma halindedir. Zaman zaman "savaş ya da kaç" olarak da tarif edilen kullanıma hazır bu savunma sistemi aslında beynin kendini koruma çabasıdır.
Sayfa 126Kitabı okudu
Stresin çocuk üzerindeki etkisi şaşırtıcı değildir. Yaşamımı­zın tüm alanlarında bir şekilde düşük seviyelerde var olan stres, aslında olumlu etkilere de neden olabilir. Ancak kronik ve zarar verici strese maruz kalan çocuklar, bir şekilde ana sınıfına öz düzenleme ve yürütücü işlevlerle ilgili problemleri omuzlarında taşıyarak başlarlar ve bu konular çoğunlukla çocuğun tüm akademik ve iş yaşamı boyunca devam eder.
Sayfa 126Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Profesör Dweck'in çalışmasında, 128 beşinci sınıf öğrencisine bir bulmaca verildi. Çocuklar bulmacayı bitirdikten sonra, bazıları zeki oldukları için övüldüler, bazıları da sıkı çalıştıklarından dolayı övüldüler. Daha sonra çocuklardan, "çok fazla şey öğrenebilecekleri" ancak daha zor olan ikinci bir görevi ya da ilkine benzer bir görevi seçmeleri istendi. "Zeki" olarak nitelendirilen çocukların yüzde altınış yedisi kolay olan görevi seçtiler; sıkı çalıştıkları için övülen çocukların yüzde doksan ikisi ise daha zor olan görevi seçtiler.
Sayfa 118Kitabı okudu
1998 yılında yürüttüğü önemli çalışmasında Profesör Dweck, kişiyi veya süreci öven tek bir övgü cümlesinin bile bir çocuğun zorlukları aşmaya motive olup olmayacağını etkileyebileceğini gösterdi.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Duckworth ayrıca şunu demiştir: (gelişim zihniyetine sahip çocuklar), başarısızlık karşısında daha dirençli olabilirler çünkü başarısızlığın kalıcı bir durum olmadığına inanırlar.
Sayfa 117Kitabı okudu
Allah'a yemin ederim ki bu fitneye yakınlarıyla imtihan edilmeye birçok kimse dayanışma ve azim ruhuyla sebat edebilmektedir. Ama mal ve mevki kazanmak imtihanı önünde beşeri duygunun aşılmaz isteği sebebiyle birçok kimse sebat edemez. Nice muhavvidler mal ve makamda denendiğinde emanete hıyanet etmektedir. İfşa olmaması gerekenleri açıklamaktadır. Kardeşlerinin işkence ve eziyet çekmesine sebep olmaktadır. Bütün bunlardan sonra ehl-i batıl işini bitirdiğinde onu bir tarafa atar, kendisine vaad edilen hiç bir şeyi yerine getirmez.
Sayfa 24
HALKLAR VE KAYBOLMUŞ LİDERLİK
Halimizi araştıran bir kişi ulaşmış olduğumuz zilleti, taban ile liderlik arasındaki çalkantılı güvensizliği görecek ve bu halin ana sebebinin hürriyet kokusunu teneffüs eden anlayışın olmamasının bilincine varacaktır. Uzun zamandan beri nasihat kabul eden bir lider duyulmamıştır. Hatta karar almadan önce tabanda müşavere eden dahi görülmemiştir.
Sayfa 29
Şunu bilelim ki; hasrete dönüşen sevdaların kokusu ile hainleri korkutanlar, inancının çilesini yüklenip, hasretlerinin vuslatında nura doğru koşanlardır. Evet, Yusuf’un kokusu, hainlerin korkusudur!
Zalimler zulmettikçe yükselir mazlumların ahı, mazlumunların ahı iktidara getiremez hiçbir zaman şahı. Aksine, "mazlumunların ahı, indirir şahı!"
Reklam
Güneş, hep güneştir tutulsa bile. Güneşi bırakıp mumu yakmak, zifiri karanlıklarda bocalamayı hak etmektir. Hak'tan ayrılmak, batıl üzere batmak için yeter de artar bile!
Bu kelimenin nuru ne kadar büyük ve şiddetli olursa, gücüne ve şiddetine göre şüphe ve şehvetleri yakar. Hatta çoğu zaman o kişi öyle bir hale ulaşır ki, (onun imanının nuru) rastladığı bütün şüphe, şehvet ve günahı yakar. Bu, tevhidinde sâdık olup Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayanın durumudur. Bunu bilen, Hz. Peygamberin: “Allah’ın rızasını umarak “lâilâhe illallâh’ diyeni cehenneme haram kılar (cehennemin onu yakmasını yasaklar)”, “lâilâhe illallâh’ diyen cehenneme girmez” şeklindeki sözlerinin manasını anlar. Bu mealdeki hadisleri insanların çoğu anlamakta zorlanır ve hatta bazıları bunların neshedildiğini (hükmünün kalmadığını) sanır. Bazıları da bunların emirler, nehiyler gelmeden ve dini hükümler yerleşmeden önce söylendiğini zanneder. Kimisi hadiste geçen cehennemi müşrik ve kâfirlerin yanacağı cehennem olarak yorumlamış ve lâ ilâhe illallah diyenin böyle bir cehenneme girmeyeceğini düşünmüştür. Bazıları cehenneme girmeyi ebedî girme olarak yorumlayıp kelime-î tevhidi söyleyenîn ebedî olarak cehennemde kalmayacağını söylemiştir. Daha buna benzer başka zorlama yorumlar yapılmıştır.
Sayfa 151Kitabı okudu
Araştırmacı âlim İbnü’l-Kayyim el-Cevziyye şöyle demiştir: “Bilmiş ol ki, 'la ilâhe illallâh’ın ışınları, ışığının güçlülüğü ve zayıflığı miktarınca günahların bulutlarını dağıtır. Zira imanın bir nuru vardır. İman ehlinin -imanlarının güçlü ve zayıf olması konusundaki farklılıklarının sayısını ancak Allah bilir. Bunların bir kısmının kalbinde imanın nuru güneş gibi, kimininkinde parlak yıldız gibi, kimininkinde büyük bir meşale gibi, bir kısmınınkinde ışık saçan kandil gibi, bazılarının kabinde de ışığı zayıf kandil gibidir."
Sayfa 150Kitabı okudu
Ne kadar üzüntü vericidir ki, ben bu zahirî amellerde ve benzerlerinde dikkatli davrananların -hepsi demiyorum fakat çoğunun- aynı dikkati, daha önemli ve etkisi daha derin amellerde göstermediklerini gördüm. Mesela, anne-babaya iyilik, akrabalık ilişkilerini sürdürme, emânetleri yerine getirme, haklara riâyet, bir işi olması gerektiği gibi ve en iyi şekilde yapma, her hak sahibine hakkını verme, Allah’ın yaratıklarına özellikle de zayıflarına merhametli davranma, kesin haramlardan uzak durma ve bunların dışında, Allah’ın Kitabı’nda -mesela Enfal suresinin başlarında, Mü’minün suresinin başında Furkan Suresinin sonunda ve diğer surelerde- anlattığı şeylerde bu kimselerin gerekli dikkati göstermediklerine şahit olmuşumdur.
Sayfa 135Kitabı okudu
“Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir ve O’nun için engellerse şüphesiz imanını tamamlamıştır.” “İmanın en sağlam kulpu, (hoşnut olduğu hususlarda) Allah için birbirini sevmek ve yardımlaşmak, (sevmediği konularda) Allah için birbirine buğz etmek, Allah için sevmek ve Allah için buğzetmektir." Bundan dolayı, genel olarak bazı dindarların, özel olarak da davetçilerin, özden çok şekle ve kalp amellerinden daha çok, elbiseyi kısaltma, bıyığı kırpma, sakalı uzatma, kadın örtüsünün şekli, minberin basamaklarının sayısı, namazda kıyam esnasında el ya da ayakların vaziyeti gibi bazı zahirî amellere yoğunlaşmalarına hayret ederiz. Bu ameller, öz ve ruhtan çok, şekil ve görünüşle ilgilidir. Bunları durumu ne olursa olsun, dinde öncelikli bir yer tutamazlar.
Sayfa 135Kitabı okudu
47 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.