O gecede ilk defa sihirli bir şekilde hissettiğim güçten çekmeme izin vererek hayatı yaşıyorum.Beni nereye taşıyacağını sormuyorum:belki başkalarının ahlâksızlık dediği yeni bir boşluğa ya da yüce bir yere.Bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum.Çünkü hayatını bir gizem olarak yaşayan kişi ancak gerçekten yaşıyordur.
Fakat fırtına veya bunaltıcı sıcak kadar,havanın durgunluğu da insanı rahatsız edebilir,aynı şekilde ılımlı bir mutluluk da talihsizlik kadar kışkırtıcı olabilir ve isteksizlik çeken pek çok kadın için,umutsuzluğun getirdiği sürekli bir doyumsuzluktan daha tekinsizdir.Tokluk da açlıktan daha az kışkırtıcı değildir.Irene’de macera merakı uyandıran da hayatının tehlikesiz ve güvenli oluşuydu.Yaşadığı ortamda onu zorlayan hiçbir şey yoktu.Elini nereye atsa pürüzsüzdü,bütün hayatı özenle,şefkatle,sevgiyle ve evcimen bir rahatlıkla sarmalanmıştı;Irene,varoluştaki bu ölçülülüğün hiçbir zaman dış kıstaslara vurulamayacağını,aksine insanın içiyle ilişkisizliğinin bir yansıması olduğunu fark etmeksizin kendini bir şekilde bu rahatlık tarafından kandırılmış ve gerçek yaşamdan uzaklaştırılmış hissediyordu.
Var mı dünyada günah işlemeyen,söyle!
Yaşanır mı hiç günah işlemeden,söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanrı,ne farkın kalır benden,söyle.
İyice yaşlanıp dinginliğe kavuştuklarında da, bu kötü olayı anımsatmaktan kaçınmaya özen gösterdiler; yeni kapanmış yaralar, daha dün gibi açılmış gibi kanamaya başlamasın diye.
Evliliğin büyük felaketlerinden kaçmanın, günlük küçük mutsuzlukları gidermekten daha kolay olduğunu bilselerdi, yaşam ikisi için de çok daha başka olurdu.
“Anladığıma göre, bu adam bir ermişti,” dedi.
“Daha az rastlanan şey,” dedi Doktor Urbino,
“Tanrıtanımaz bir ermiş. Ama bunlar Tanrı’nın bileceği şeyler.”
Nerede şimdi o hayallerin? Kafanı iki yana sallayıp, “ Yıllar nasıl da uçup gidiyor! “ diyorsun.Yine soruyorsun: Nasıl geçirdin o yıllarını? En güzel zamanlarını nereye gömdün? O yılları yaşadın mı yaşamadın mı? Bak dostum, diyorsun kendine, bak artık toprak soğumaya başladı. Birkaç yıl daha geçecek ve sonra koltuk değneklerine dayanmış titreyen ihtiyarlık, ondan sonraysa sefalet ve terk edilmiş gelecek.O düşler dünyası beyazla örtülecek, donacak, hayallerin solacak ve sararmış yapraklar gibi düşüp gidecek…