İlk bölümü okurken daha karaktere bağlanmamışken bile Shannon’un çektiği acıya empati duyarken onun için üzülürken buluyorsunuz kendinizi. Yazar duyguları o kadar iyi işlemiş ki siz Shannon ve Johnny oluyorsunuz. Shannon’un aile, okul travmaları; Johnny’nin sakatlığı, çektiği fiziksel acı ve kaybetme korkusu bir parçanız haline geliyor.
"Bundan hiç sıkılmadın mı, anne?" diye sordum titreyen sesimle.
Gözerimi kırpıştırarak, "Rol yapmaktan hiç bıkmadın mi?" diye sordum.
Yüz ifadesine hüzün çöktü. "Shannon...
Bana doğru bir adım attığında üç adım geri gittim.
Böyle devam edemezdim.
Böyle yaşamaya devam edemezdim.
Kalbimi anneme açmıştım.
O bir mont için endişeleniyordu.
"Montumu sikeyim," diye bağırarak otobüs durağına doğru koşmaya başladım. Çaresizce ailemle arama mesafe koymaya çabalıyordum.
"Hayatımı sikeyim!"
Hayatımda bir kez olsun kaçmak yerine sığınabileceğim güvenli bir
yer istiyordum.
O evde yavaş yavaş ölüyormuşum gibi hissediyordum.
Kendi evimde.
Sığınmam gereken yerde.
Kendimi güvende hissetmem gereken yerde.
Bir damla gözyaşı yanağımdan aşağı süzüldü, ardından hızla diğeri ve bir başkası geldi.
Johnny, "Sana sarılacağım, diye fısıldadı kulağıma. "Bunun iyi gelip gelmediğini söyle bana, tamam mı?"
Seni hayal kırıklığına uğratacak, diye savundu beynimin korumacı kısmı. Seni diğerlerinden daha çok incitecek.
Sanki düsüncelerimi okuyabiliyormuş gibi, "Yapmayacağım," dedi
Johnny. "Her neye alıştıysan," derken gözleri benimkilere kilitlendi.
"Ya da her kime alıştıysan. Gözlerindeki o hüzünlü bakıştan her ne sorumluysa..." başparmağını elmacıkkemiğimin üzerinde gezdirmek için duraksadı. "O ben değilim, ben öyle biri değilim ve sana bunu yapmayacağım."
"Söz mü?" diye fısıldadım.
Johnny beni şaşırtarak, "Söz veriyorum," diye cevap verdi.
Ollie, Tadhg ve Sean sırtlarında çantalarıyla hızla mutfağa girdi.
Doğruca ağabeylerinin yanına gittiler.
Çünkü o bizim koruyucumuzdu.
Hepimizin tek parça halinde olmasının sebebi oydu.
Kahramanımızdı.
"Kanaman var," dedi annem. Kazağının koluyla babamın yüzünü sildi. "Aman Tanrim, Teddy."
Joey nin tüm bedenini bu sözlerle kaskatı kesilmişti.
"Kör müsün sen?" diye kükredi.
Onlara dogru dönüp saçlarımı yüzümden nazikçe çekti ve beni işaret etti.
"Onun kanaması var," diye hırladı yüzümü göstererek. "Shannon'ın. Senin kızının!"
"Shannon," diye feryat etti annem dehşet içinde kıvranırken. "Ah,bebeğim. Yüzün.."
Artık nasıl göründügüm umurumda degildi.
Önemi yoktu.
Çünkü annem az önce tüm dünyamı başıma yıkmıştı.
Ona gitmişti.
O bizi dövmüştü.
Bizi korkutmustu.
Bize işkence etmişti.
Annem onun yanina gitmişti.
Onu seçmişti.
Öz annemiz bizi terk etmişti.
"Joey..." Onu geri alamayacağı bir şey yapmaktan kurtarmak için çırpınıyordum. "Söz verdin," diye mırıldandım zayıfça kolunu çekmeye çalışırken.
"Beni asla terk etmeyecegine söz verdin."