Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

v.

v.
@VeyselAyan
“..farklı eksikliklerin içine gizlenmiş bir fazlalık” ‍️
Endüstri Mühendisi
PAÜ-Endüstri Mühendisliği
Denizli
Denizli
27 okur puanı
Ekim 2017 tarihinde katıldı
Ve benim durumum doğduğum günkü kadar kötü ve hüzünlüydü. Tek fark, istediğim sıklıkta olmasa bile arada sırada içki içebilmekti. İnsan kendini sonsuza dek sersem ve yararsız hissetmesini engelleyen tek şeydi içki. Onun dışındaki her şey insanı sürekli gagalayıp deliyordu. Ve hiçbir şey ilginç değildi. İnsanlar kısıtlayıcı ve tedbirliydiler, aynıydı hepsi. Ve bu götlerle ömrümün sonuna dek yaşamak zorundaydım. Tanrım, hepsinin kıç delikleri, seks organları, ağızları ve koltuk altları vardı. Sıçıyor ve konuşuyorlardı. Kızlar uzaktan iyi görünüyor, güneş elbiselerinde ve saçlarında parlıyordu. Ama yakınlaşıp ağızlarından akan beyinlerini dinleyince silahlanıp yerin altına gizlenmek istiyordum. Mutlu olmayı asla beceremeyecek, asla evlenemeyecek, çocuk sahibi olamayacaktım. Allah kahretsin, bulaşıkçı bile olamıyorum...
Sayfa 229Kitabı okudu
Reklam
İlgi duymuyordum. Hiçbir şeye ilgi duymuyordum. Nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. Diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. Benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. Bende bir eksiklik vardı belki de. Mümkündü. Sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. Onlardan uzak olmak istiyordum. Gidecek yerim yoktu ama. İntihar.? Tanrım, çaba gerektiriyordu...
Sayfa 161Kitabı okudu
..canımı sıkan şey başkaydı. Bana nasıl davranmaları gerektiğini bilememeleri beni endişelendiriyordu. Tavır ve konuşmalarında belli ediyordu bu kendini. Kararsız, rahatsız, ama bir yandan da ilgisiz ve sıkılmış bir halleri vardı. Yaptıkları şey umurlarında değildi. Bir şey yapmaları gerekiyordu-herhangi bir şey-çünkü bir şey yapmamak mesleğe aykırıydı.
Sayfa 125Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Para biriktirecektim. Bir fikir yakalayıp kredi alacaktım. İnsanları işe alıp, kovacaktım. Masamın çekmecesinde viski bulunduracaktım. İri göğüslü, köşedeki gazeteci çocuğun görünce pantolonuna boşalacağı bir kıça sahip bir karım olacaktı. Ona ihanet edecektim ve o bunu bilecek ama servetimden yararlanmak için kabullenecekti. Yüzlerindeki hayal kırıklığını görmek için insanları işten atacaktım. Hak etmedikleri halde kadınların işine son verecektim. İnsanların ihtiyacı olan şeydi bu: Ümit. Ümitsizlikti insanları cesaretsiz yapan..
Patronlar daha fazla adam çalıştırmaktansa bir kaç kişiyi fazla çalıştırmayı yeğliyorlardı. Adamlara sekiz saatini veriyordun ama yetmiyordu, fazlasını istiyorlardı. Altı saat sonra seni eve yolladıkları görülmemiştir mesela. Düşünecek zamanın kalmamalıydı.
Reklam
Tolumun bize "Başka türlü olmaz." diye öğrettiği şeylere inandığımız oranda çocuklarımızı sakatlıyoruz, onları göremiyoruz, anlayamıyoruz, tanıyamıyoruz...
Sayfa 144Kitabı okudu
Merkez, olması gerektiği gibi içimizde kalsaydı, biz nereye adım atsak dünyanın merkezi orası olurdu. Bir çocuğun, merkez'i içinde hissetmesi için, onun olumlu olumsuz bütün hislerini, tercihlerini olduğu gibi kabul eden, sevgiyle onaylayan, ona dışarıdan iç'te olmayan bir şeyi dikte etmeye çalışmayan ebeveynlerin olması gerekir. Küçük bir bebek o pozisyonda durmak istemiyorsa annesi onun bu isteğini hiçe sayarak bebeğini kucağında kendi istediği şekilde tutuyorsa, küçük bir çocuk veya bebek sıcaktan bulanıyor, ama anne/baba çocuğun aslında üşümediği gerçeğini hiçe sayarak onun üzerine yine de hırka giydiriyorsa, çocuğun merkez'i iç'te kalamaz. İç'teki hisler ile dış'tan gelenin birbiriyle uyumu, merkez'in iç'te inşası için elzemdir. Yüzüstü yatmak istediği halde sırtüstü yatırılan küçük bir bebek, doyduğu halde yemeye zorlanan çocuk, iç'te bir terslik olduğunu düşünür ve doğruyu bulabilmek için dış'a bakmayı öğrenir. Bütün cevapları bilen bir anne/baba, bütün cevapları bilen bir uzman, terapist, bütün cevapları bilen bir Tanrı imgesi, merkez'in iç'ten dış'a taşınması sonucudur. Cevaplar her zaman bizim içimizdedir. Dış yoluyla yaptığımız sadece, kendi içimizde zaten var olan, kendi içimiz dışında bir yerde var olması zaten imkansız cevabı açığa çıkarmak olacaktır...
Jean-Paul Sartre "Kendi özgürlüğümüzü hissettiğimiz oranda başkasının özgürlüğüne saygı duyarız; başkası bizden ne kadar çok şey beklerse, biz de başkasından o kadar çok şey bekleriz." diyor..
Arayış
Buğuların arasında belirdi yine, elimi tutup yatak odasına çekti beni, çıplaklığını benimkine bastırdı, tavanda bir perde açıldı, çetin müzik o perdede yansımaya başladı, içinde bulunduğum bu boyutsuz dünyada burnum değecekmişçesine tavana yaklaşıyordum, yatak genişliyor, bir bacağı ve bir koluyla üzerimde duran, başını omzuma yaslamış gövde uzaklara çekiliyor, sonra dönüp gerisingeri içime giriyordu. Bir durgunluk çökmüştü gövdelerimize, arzuya, çiftleşmeye boşvermiştik; beynimizden yansıyan imgelerin bir an önce bitmesini, müziğin susmasını, uykunun bizi eline geçirmesini, kanatlarıyla sarsmasını, alıp götürmesini bekliyorduk. Ama gelmeyecekti o uyuşukluk, o boşluğa yuvarlanma, yitip gitme, bizi bitimsiz bir gecenin aşırı berraklığına terk edecekti ve sabaha kadar karmaşayla sürüklenmemize ses çıkarmayacaktı...
Yanılsama
Hangimiz ilgisiz kalırız hakkımızda söylenen laflara.? Özene bezene hazırladığım raporun zayıf noktalarını bulan patronum,maaşımın uzun zamandır artmadığını kafama kakan babam, yaşıtım birinin altındaki arabanın daha pahalı olduğuna dikkat çeken halam, kasıla kasıla son sevgilisinin göğüslerini anlatan bekar arkadaşım, her biri yaşantımın gidişatını ansızın değiştiren barometrelerdir. Nasıl olmasın? Her yaptığımızın içeriği değil, biçimidir önemli olan, böyle öğrendik taa baştan. Okuduğumuz kitaptan aldığımız zevk değil, kitabın satışı, baskı sayısıdır önemli olan; en çok satan gazetenin dediğine inanır, en çok kişinin kullandığı arabaya güveniriz; afişte en uzun kalan filmi seyretmeye gideriz; hep aynı kırmızı beyaz sigara paketleri durur masaların üzerinde.. Ayrıklığımız, ayrıcalığımız, farklılığımız benzerliğimizin, aynılığımızın sonucudur sanki.
Reklam
Duygusal eğitimimiz sürüp gidiyordu, yaşam boyu gizli birer parçamız olan çitler bir bir düşüp yok oluyordu. Bunca yıl yanı başımızda olduklarını kolayca unutabildiğimize şaşıp kalıyordum. Başlangıçta ne kadar dikkat etsek de, o güne dek saklı tuttuğumuz doğa yüzeye çıkıyordu yavaş yavaş. Sabah uyanınca karmakarışık saçlar, hafif terli gövdeler, ağız kokusu, tuvalette çıkarılan sesler, farklı çiş fısırtıları, paylaşılan sperm, çıplak vücutların cinsel veya gündelik devinimleri, sağlıksız günlerin artıkları, dışkıları, kirli iç çamaşırları, ötekinin görmediğini sandığı bir anda hızla burna seğirten başparmak, adet günlerinin kanlı bezleri, yağlı eller, salyalar, tükürükler, sümükler, bütün salgılar... Kirli olduğunu sandığımız şeyler, tiksintiyi haklı çıkartan şeyler, evlilik öncesi birbirimizde görmediğimiz, birbirimize yakıştıramadığımız şeyler, büyük bir doğallıkla gelip birer birer birer aramıza yerleşiyordu.
Yorganı iyice çektim. Bir koku var, pislik, çöp, fare, kedi, yalnızlık, öfke, terkedilmişlik, umutsuzluk. Karma bir koku. İnsanın içine işliyor. Yıkan yıkan çıkmaz. Sokakta ol, yolda ol, evde ol. Yenilmişlik, ezilmişlik kokusu. Uyku gelsin. Kurtarıcım uyku!..
İki çeşit içen vardır. Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer. Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için. Dışarıda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. Sokakta hiç gülmemek için burda gülerler. Böylesi az içer. Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum? Belki yalnız baş ağrısından...
Sayfa 182Kitabı okudu
Ertesi gün sıkıcı bir sabahla başlayacaktı. Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. ‘İş avutur’, derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenk ile sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşananın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak! Gündüzleri bir okula ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız. Ama biliyordu: Yetinemeyecekti...
Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı...
Sayfa 183Kitabı okudu
94 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.