Güzelliğinden ürktüğünüz birini tanıdınız mı hiç? Yüzünün, bedeninin ve tavırlarının size vadettikleri tehlikeli gelir. Yaşamayan bilmez; keza tahmin edilemez, empati ile hissedilemez bir histir. Tehlikeli dedim... Nadir rastlanan, zarif, yaklaşılması zor bir 'şey' olarak sana vadettiklerinin karşılığını veremeyeceğini düşündüren bir ürperti sarar yakanı. Cinsel zevkler geçmez aklından onu gördüğünde. O'nun senin olmasını istersin; bir kadın arzuladığın için değil, o'nun senin kadının olduğunu bilmeyi arzu ettiğin için...
Farkedilmeyi bekleyen ölü gibi hissedersin kendini onun karşısında ya da senin o vakit yüzünü gören şöyle de hissedebilir: "kötücül bir yaradılışın baskın olduğu küçük, sinmiş iyi bir mizaç"... Ben deli değilim. Elde edememe düşüncesinin cazibesiyle ! bakmayı bu kadar arzuladığım bir şeye meydan okumaya karar verdim. Meydan okurken kendimi aşılamayacak bir mantığın içine hapsedip kendi bedenimi baştan çıkarmaya karşı koyan bir engel olarak kullanacağım. Güzellik çoğunuzu altüst eder ya, yapmanız gereken ile yapmak istediğinizi karıştırttırır. Altüst olmamak için bir yol bulacağım. Güzelliği beni "öldüremeyecek". Kendimde hissettiğim noksanlığın haz ile alakası yok, cezbetmek daha ilgi çekici; cinsel doyum değil aradığım, daha çok bir çoşku; kadın-erkek arasındaki yazılmamış fakat genelgeçer kabul gören, sanki bizi aşan herhangi bir ilke gibi görmeden kabullendiğimiz aşkın yasası ilgimi çekmiyor, oyunun kuralını değiştirme fikri bile heyecanlı. Eserekli biriyim galiba ben...
Söylemeyi unuttum; ben böcekbilimciyim. Kelebek koleksiyonu yapmaktan hoşlanırım. Çoğu kişi tarafından, benim gibi nesneleri biriktiren, onları sınıflandıran, adlandıran birileri olarak, nefret ediliriz. Nasıl ki fotoğraf çektiğinde o an'ı dondurursun, öldürürsün, bizim yaptığımız iş de aynı kefeye koyulur. Yaşatmak için çizim yapmamız salık verilir, ehvendir bu. Neyse...
Ondan başkasını tanımak istemediğim için kaçırdım ve tutsağım ettim! Dışarıdan herhangi bir bilgi edinmesini ve eski dünyasıyla bağlantı kurmasını engelleyerek hiçbir hak iddiasının bulunmadığı yeni bir odada esriklik halinde yaşamaya çalışan, o ortamda tabiri caizse beni resmetmeye çabalayan birine dönüştürmeye karar verdim. Yo, yo ben deli değilim.
Ters çevrilmiş bir ayna gibi durarak tüm organik-inorganik baştan çıkarma işaretlerini, çekiciliğini yok sayarak karşısında dikilmekte biraz zorlansam da pamuklara sardım onu. Ona o kadar iyi bakıyorum ki, bu onu şaşırtıcı derecede korkutuyor! Korkutuyor mu? Evet. Fiziksel olarak hiçbir şey yapmadığım için her şey ona daha belirsiz geliyor, daha çok korkuyor. Hatta o kadar 'bir şey' yapmıyorum ki, muhtemelen insan kıyafetine bürünmüş bir boşluk olduğumu düşünüyordur. Canlı bir meydan okuma yaparak geçiciliğin kokusunu etrafa yaymaktansa, donuk bir meydan okuma yaparak namütenahi bir sapkın olmak evladır, öyle değil mi? Hiçbir şey düşünmeden onu soyacak kadar çatlağım, uygun olanın yapılmasına ilişkin bir çeşit saplantılı düşünce işte benimkisi... "Bir şeyin yanlış olduğunu biliyorsam, düşünmeyi yasaklarım kendime."
Biraz eski kafalıyım; pattadanak bir işe girişmektense, ağır ağır geleceği inşa etmek bana daha cazip gelir, ne var yani? İnsan çocuğu her şeyi çabucak elde etmek istiyor, heveslerini canı çektiği an tatmin etmezse sinirleniveriyor. Tenakuza mı düştüm gözünüzde şimdi? Tuhaf mı buldunuz davranışlarımı? Benim yerimde olsanız, bu prensese neler yapardınız? Sağ elde kumanda var tamam da, sol eli ne yapardınız? "Beslenmesi üç ay gerektiren tırtılım ben"; bir kaç günde yedirmeyi denersen çatlarım. Anladın mı Don Juan kisveli Ezodamat? Daha yüce özlemlerim var benim. Amaçlarım temiz, o yüzden mutluyum. Umarım bunu o da anlar...
Kimseye sevgi sözcükleri kullanmadığım için ben ne kadar hastaysam sen de o kadar hastasın aslında. Neden mi? Bir kelime var: Aşkım! Hani sevgiline, arkadaşına, çocuğuna, köpeğine aynı anda kullana kullana manasını boşalttığın, tüylerimi gerçekten diken diken eden o kelime... Midemi bulandırıyorsun. Ruh hastası, hem sevgiline hem köpeğine aynı kelimeyi nasıl kullanırsın? Sözcüklerin anlamdan yoksun. Aynı senin gibi boş bir teneke sözlerin. Ne bileyim, aşkım, karıcım, birtanem kelimelerini birleştir, "Aşkabi" diye bir şey uydur en azından. Kısacası, o kelimeyi sadece o kişi için kullan... Anladın mı şimdi? Sen de benim kadar hastasın.
Prenses biraz kızgın bana. Kaçma girişimleri oldu. Ona dokunmadığım, canım çektiği zaman yanına gelip sadece seyrettiğim için yani ona yapabileceğim ama yapmadığım şeyleri gördükçe ruhuma saygı duymaya başlayacak. Bana yanımda olmasının yettiğini, gerisinin önemi olmadığını bilecek.
Prenses'in geçmişte hoşlandığı biri, ona rastgele cinsel ilişkilerde bulunduğunu, sevdiği insanlarla asla yatamayacağını, kadının soyunduktan sonra karşısındakinin gözlerinin içine bakamadığı o masumluğun fark edildiği tek anın ona engel olduğunu söylemiş. Ben bunu bile tercih etmek istemem. Umarım bir gün beni gerçekten baştan çıkarmaya çalışmak, yaptıklarıma(yapmadıklarıma) karşılık vermek için kendini cinsel bakımdan bana sunmak dışında bir yöntem bulur. Aksi takdirde ona olan tüm saygımı yitiririm. Keza güzelliğin yanında cinsellik bayağı değil midir? İstediğini elde etmek için öteki kadınların da başvurduğu bayatlamış belaltı silahı yöntemine başvurması beni öfkelendirir. Adi bir sokak kadınından ne farkı kalır ki? "Değişmemiş" olana yönelik takıntım, baştan çıkarmadan üstün gelir benim için. Hem yenilmiş hem de baştan çıkmış olduğunu itiraf etmesi halinde daha güzel günlerin onu bekleyeceğini düşünüyorum. Dediğim gibi, cinselliğe başvurmaması şartıyla. (Aklından geçen soruyu baştan cevaplayayım: iktidarsız değilim; bu düşünceyi kafandan at, çok bilmiş ukala!)
Ölü nesnelerin koleksiyonunu yaparken yaşadığım o kıskanç cazibeyi, sapkınlığı, kendimi sevmek zorunda bıraktığım canlı bir varlığın baştan çıkmasına tercih ederim.
Kendisinden az faydalanmadığım Baudrillard, koleksiyoncular hakkında şöyle der: "Koleksiyoncu öylesine bir kıskançlık içindedir ki, kendisine ait olan ölü nesnenin yalnız ve yalnız kendi tekelinde olmasını ister ve o nesne sayesinde fetişist tutkusunu tatmin eder. Kendini kapatma ve hapsetme: Aslında her şeyden önce kendi kendinin koleksiyonunu yapmaktadır. Dikkatini, yaşadığı bu çılgınlıktan uzaklaştırmayı asla beceremeyecektir; çünkü onun nesnelere duyduğu aşkın; nesneleri kucaklarken oluşturduğu aşka dayanan stratejinin yola çıkış noktası, o nesnelerden yayılan baştan çıkarma nefreti ve dehşetidir. Kendisi için de aynı şey söz konusudur: Kendisinden doğabilecek her tür baştan çıkarma etkisinden iğrenir. "
Anladığın kadarsın...