Konservatuvardaki kızlar, ne olursa olsun bir işle uğraşıyorlardı; yalan yanlış, severek veya laf olsun diye kendilerini sanata bağlamışlardır. Orta mektepteki arkadaşları ise sadece hiçti... Fakat burada gördükleri... Bunlar hiçten daha ileri, daha müthiş, daha fazlaydılar. Bunların her tavrı Macide'nin sinirlerine bir kamçı darbesi gibi tesir ediyordu.
Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı (özelliği) hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
Bütün teessürlerimiz (üzüntülerimiz), bütün inkisarlarımız (kırgınlıklarımız), hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarındadır.
Birisi ödülü hak etmişse, ondan kişisel olarak hoşlanmasanız bile hakkını vermelisiniz. Birisi cezayı hak etmişse yakınınız olsa bile cezadan vazgeçmemelisiniz.
Koşullar ne kadar sizin tarafınızda gibi görünse de, bazı durumlarda planlarınızda değişiklikler yapmanın da iyi sonuçlar doğuracağını aklınızdan çıkarmayın.
Anadolu'da işsizliğin doğurduğu yegâne iş olan dedikodu, almış yürümüştü. Mektep muallimi hususi muhasebe memurunu, tapucu müddeiumumiyi, malmüdürü şube reisini çekiştirir, on dakika sonra da kahvede beraberce tavla oynayıp garson kızlara sarkıntılık etmekten sıkılmazdı.
Ecel gelir kapımızı dolaşır,
Kara haberimiz köye ulaşır,
Çifte gelin kuzu gibi meleşir,
Yuma hocam, yuma, kanımız aksın,
Dostumuz ağlasın, düşmanlar baksın...
Sen sevgiline ne verebilirsin sanki? Kalbini mı? Pekâlâ ikincisine? Gene mi o? Üçüncü ve Dördüncüye de mi o? Atma be adaşım, kaç tane kalbin var senin?
Bir hırsız sadece hırsızlık yaparken hırsızdır, daha sonra suçunu itiraf etmek için çağırıldığında değil; hatta bir şair şiir yazarken şairdir, yıllar sonra şiirini radyoda okurken değil.
Domuza karşı aslan, yılana karşı kartal, baykuşa karşı hüthüt, kargaya karşı bülbül, eşeğe karşı at olacaksın. Dünyaya yeniden anlamını getireceksin. O zaman Allah da sana senin kendi öz anlamını bağışlayacaktır. Hiç kuşkun olmasın.
Bir başka anlatımla, müslüman kendini müslüman bilmek veya saymakla müslüman olamaz. Müslümanlığı bir varoluş haline getirmek burcundadır. Oluştan varoluşa geçmek, bu geçişi sürekli olarak geliştirmek ve verimlendirmek, bu varoluşun suur6ve sorumluluğuyla dolup taşmak kaygısını taşımalıdır o.
Gözümde Adam Smith'le Marx aynıdır. İkiside insan egosunun putunu özenle tarihin içinde heykelleştirmekten, insanlığın sırtına bu ağır putu yüklemekten başka bir şey yapmamışlardır.
"Sizi seviyorum çünkü bana aşık olmadınız. Sonuçta sizin yerinizde bir başkası olsa, rahatsız ederdi, musallat olurdu, öfler püflerdi, ama siz öyle tatlısınız ki!"
"Porfiriy, sana söylüyorum... Düğününe geldiğimde bir amacım vardı, evet... Âhlâki bir yüceliğe erişecektim... Bunu hepinizin hissetmesini istiyordum. Söyleyin bana, gözünüzde iyice düştüm değil mi?"