Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma

Fatma
@Youshellnotpass
Eğer böyleyse, bize böyle değilmiş gibi yaşamak kalır.
Sayfa 139 - ithaki yayınları
Reklam
197 H.K. Zamanı derin bir acıyla hissediyorum. Bir şeyleri bırakıp gitmek beni inanılmaz sarsıyor. Birkaç ay yaşadığım zavallı möbleli oda ya da altı gün kaldığım taşra otelindeki masa, hatta bir garda, iki saat oturup tren beklediğim hüzünlü bekleme salonu - tamam, ama hayatın güzel şeylerini terk ettğimde ve sinirlerimin olanca duyarlılığıyla onları bir daha asla göremeyeceğimi, onlara kavuşamayacağımı, kavuşsak da şu belirli, eşsiz andaki gibi olamayacaklarını düşününce - metafizik bir ıstırap veriyorlar bana. ruhumda bir uçurum açılıyor, Tanrı'nın zamanının soğuk nefesi solgun yanağımı okşuyor. Zaman! Geçmiş! Ansızın herhangi bir şey- bir şarkı, tesadüfen burnuma gelen bir koku ruhumda anıların tıpasını çekiveriyor... Bir vakitler olduğum, bir daha asla olamayacağım her şey! Benim olmuş, gelecekte asla olmayacak şeyler! Ve ölüler! Çocukluğumda beni onca sevmiş olan o ölüler! Adlarını andıkça ruhum buz kesiyor; insan yüreklerinden sürüldüğümü, kendi gecemde yapayalnız kaldığımı, kapalı kapılarının dilsizliğinin karşısında, dilenci gibi ağladığımı hissediyorum.
Bazı varlıklar saatlerce acı çekmeye, bir tablodaki figür ya da iskambil kağıdındaki resim olamadıkları için saatlerce üzülmeye elverişlidir.
Sayfa 212

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Gerçekleşebilir, yakın, meşru şeyleri düşleyenler, uzak ve yabancı düşlerde kendini kaybedenlerden daha çok hüzün veriyor bana. Büyük hayaller kuruyorsan ya delisindir, hayallerine inanır mutlu olursun ya da basit bir hayalperestsindir, hülya da senin için, tek kelime etmeden ruhunu yatıştıran bir ezgidir. Ama gerçekleşebilir olanı düşlersen, o zaman sahici düş kırıklığı diye bir şeyin gerçekten var olabileceğini anlarsın. roma imparatoru olamadım diye kendimi helak edecek değilim, ama her akşam saat dokuza doğru sokağın sonundan sağa dönen küçük terzi kızla hiç konuşmadım diye acı acı yerinebilirim. Bize olanaksızı vaaat eden düş, zaten böylelikle bizi en baştan, ondan mahrum etmiş olur; ama gerçekleşebilir olanı vaat eden düş hayatın kendisine müdahale eder, çözümü de ondan bekler. Biri kendinden başka her şeyi dışlayarak tamamen bağımsız olarak varlık sürer; öteki ise dışındaki olayların olağan akışına boyun eğmiştir.
Sayfa 192
Heyecanlarımız pamuklulardan, ipekten ya da dibadan yapılmış olsaydı! Böylece anlatabilseydik, anlatabilseydik onları!
Sayfa 186
Reklam
En basit, gerçekten en basit, iki parçaya bölünemeyecek kadar basit şeyler, ben yaşarken arapsaçına dönüyor. Bazen günaydın demek bile gözümü korkutuyor. O kelimeyi yüksek sesle söylemek ayıpmış gibi, sesim sönüveriyor. Var olamaktan duyulan bir tür utanç bu - başka tarif gelmiyor aklıma!
Sayfa 185
Bir tek çocuk olmadığıma hayıflanırım ( düşlerime inanabilirdim o zaman ) ya da bir deli ( beni kuşatan her şeyi ruhumdan uzaklaştırabilirdim ).
Sayfa 178
Varlığımın bahçesinin çevresine, değme sur duvarlarından daha ürkütücüi neredeyse göğü tutan parmaklıklar diktim, bu sayede başkalarını rahatça hem görüp hem dışlayabiliyor, birer yabancı olarak kalmalarını sağlıyorum.
Sayfa 169
Biz aslında insanları sevmeyiz. Sevdiğimiz bir insan hakkında oluşturduğumuz fikirdir. Kısacası kendi uydurduğumuz bir kavramı- ve sonuç olarak kendimizi sevmekteyizdir.
Sayfa 161
Günümüzde bir insan birini seviyorsa, ahlak anlayışında, entelektüel çapında da cücelik yada hödüklük yoksa, karşısındakini romantik bir aşkla seviyor demektir. Romantik aşk, Hıristiyanlığın insanlar üzerindeki etkisinin yüzyıllar sonra ortaya çıkan en son ürünü; ve cahil bir adama bu aşkın doğasını kavratmak gerekirse, gerek özü, gerekse geçtiği aşamalar bakımından bir elbiseye, bir kıyafete benzetebiliriz onu; ruhun ha da imgelemin diktiği, karşısına çıkan insanoğullarından yakışır diye düşündüklerine giydiriverdiği bir kıyafet.
Sayfa 160
Reklam
En iyisi, en soylusu vazgeçmektir. En yüce imparatorluk, normal hayattan, başkalarıyla görüşmekten vazgeçen, üstünlük kaygısını sırtında bir mücevher sandığı gibi hissetmeyen, altında ezilmeyen bir imparatorun hükmünde olandır.
Sayfa 154
Çok düş kurdum ben. Bunca düş kurmuş olmaktan yorgunum, ama düş kurmanın kendisinden yorulmuş değilim kesinlikle. Kimse yorulmaz düşten, çünkü düş unutmaktır ve unutmak üstümüzde ağırlık yapmaz, uyanık uyuduğumuz, rüyasız bir uykudur unutmak. Düşlerimde herşeye sahip oldum. Uyandığım zamanlar da oldu, ama bunun ne önemi var?
Sayfa 152
Bana ait olmayan izlenimlerle yaşıyorum, reddedişlerle tüketiyorum kendimi. Kendim olma tarzımla bile bir başkasıyım.
Sayfa 142
Öyle üşüyorum ki. Yalnızlıktan çok yoruldum, çok bitkinim. Ey rüzgâr, gidip Anne'mi bul. Gece vakti beni, bilmediğim o eve götür... Ey Sessizlik, sütannemi, beşiğimi, tatlı tatlı uyutan o ninniyi geri ver bana.
Sayfa 134
Ne zor iş, yaşamaya , az da olsa kıpırdanmaya mecbur olduğumu bilmek, hayatta benim dışımda, benim kadar gerçek başka insanların olduğu gerçeğinin üzerime gelmesine ses çıkarmamak. Mecburen oturmuş, ruhum muhtaç diye, bunca şeyi yazıyorum- ve usulca, büyülü bir ırmak gibi akardım, bilinçdışına, Tanrı dışında hiçbir anlamı olmayan uzaklara doğru.
Sayfa 141
Kendime yetmek istemem ne büyük bir tutarsızlık! Farazi duyuların yarattığı bilinç ne kadar da alaycı! Ruh duyularla, düşünceler havayla ve ırmakla ne biçim içiçe geçmiş! Koku alma duyumda ve bilincimde hayat canımı yakıyor, bütün bunları söylerken tek derdim bunu anlatmak- Eyüp'ün kitabındaki şu çok yalın, çok engin cümleye dilim dönmediğinden: "Ruhum hayatımdan yoruldu.!"
Sayfa 122
Reklam
Hayatımı döktüğüm, hem de sırf onlar için var olan bir açık yüreklilikle bunu yaptığım bu sayfalar var ya, onları yeniden okudum ve şimdi kendimi sorguluyorum. Bütün bunlar nedir, neye yarar? Bir şeyler hissettiğim zaman kimim ben? Var iken, ölmekte olan hangi şeyim?
Sayfa 102
Ben, genellikle kendi derinliklerimde bile henüz tasarlanmamış eylemlerin, dudaklarımı uzatırken aklıma bile getirmediğim sözcüklerin, tamamına erdirmeyi umursamadığım hayallerin kuyusuyum.
Sayfa 99
Ben böyleyim işte. Düşünmek istediğim zaman, görüyorum. Ruhumun derinliğine inmeye niyetlensem, kısa süre sonra, aklım başka yere kayarak, upuzun merdivenin ilk sarmalında duruyorum ve son katın penceresinden, karmakarışık çatı yığınını paslı tonlara ıslatarak veda eden güneşi seyrediyorum.
Sayfa 95
Özgürlüklerini savunamayanların ödedikleri bedel ağırdır. Özgürlük, değerli olduğu ölçüde kırılgandır da ...
Sayfa 151 - Celâl Üster'in sondaki yazısından
İçimde sönük bir ümit yok değildi. Çok güzel bulduğumuz için, hiçbir zaman elimize geçmeyecek sandığımız şeylere karşı duyulan ümitsiz ümit.
Çocuğun bu metaneti orada bulunanların kalbini parçalıyordu. Zaten, bir felakete sükûn ve itidalle tahammül edenlerin manzarası, o felaket için ağlayıp çırpınanların manzarasından çok daha korkunç ve ezicidir. Kuru ve sabit gözlerin arkasında nasıl bir ateşin yandığı; yavaşça kalkıp inen göğsün içinde nelerin kaynadığı bilinmediği için, insan mütemadi bir ürkeklik ve tereddüt içinde üzülür.
Reklam
Bilesin ki kalbimiz kocaman olduğu sürece sevdiğimiz her şey içine sığar.