Başkalarından çok kendimi sevmek zorundayım, ama en zorunlu ihtiyaçlarımı bile karşılayamıyorum…
Burada çok zor durumdayım ve iki büklüm haldeyim. Tek bir dostum yok, istemiyorum da; açlığımı gidermek için yemek yemeye vaktim yok. Bu yüzden, beni daha fazla rahatsız etmeyin, bir dirhem daha sıkıntı kaldıracak gücüm yok.
Sol eline bir avuç mermer tozu alıp, dev heykelin başına kadar merdivenle çıktı. Yontuyormuş gibi küçük mermer parçalarından ve mermer tozundan birazını Soderini’nin başına düşecek şekilde bırakıyordu. Soderini, mermer parçacıkları ve tozu yüzüne gelmesin diye birkaç adım daha yana kaydı.
“Sayın Soderini,” diye sordu bir süre sonra Michelangelo, “Şimdi nasıl oldu?”
“Tamam, şimdi içime sindi. Yeniden yaşam verdin heykele.”
Sana yemin ederim ki, bir tahtta oturmak, bir tahtı kazanmaktan katbekat zor. Yasalarla uğraşmak sıkıcı bir işve sikkeleri saymak çok daha beter. Ve halk… bitip tükenmek bilmiyorlar. O kahrolası demir kolturkta oturuyorum ve beynim uyuşana, popom düzleşene kadar şikâyetlerini dinliyorum. Hepsi bir şey istiyor. Kimi para, kimi arazi, kimi adalet. Ya söyledikleri yalanlar… Lordlarım ve leydilerim de onlardan mat
ah değil. Yağcılar ve aptallarla çevrilmiş haldeyim. Ned, insan çıldıracak gibi oluyor. Yarısı bana doğruyu söylemiyor diğer yarısıysa doğrunun ne olduğunu bile bilmiyor. Bazı geceler, keşke Üç Dişli Mızrak’ta kaybetseydim diyorum.