Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.24
Zeynep Beyza Gür
Zeynep Beyza Gür
@ZeynepBeyzaGur
80 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
"İnsan çok eski zamandan beri doğayı “kendi kendinden" korumaya çabalıyor. Kendini çevreleyen dünyanın güzelliğini ve zenginliğini korumak gibi güç ve gerçekten yüzyıllara dayanan konuyu çözemiyor. Konu öylesine önemli ki, eski zaman insanları bu konuyu dram ve trajedi biçimine sokarak, kendilerinin doğaya karşı olan tutumunu “otokritige" sunmak, kendi vicdanlarını uyarmak istediler. Bu, bundan sonraki kuşaklara da bir uyarı idi." Diyor Cengiz Aytmatov kitabın sonunda kitapla ilgili. Ah insanoğlu...
.
Kırgızların Maral Ana efsanesinin üstüne planlanan bir hikaye. Bir çocuğun kurduğu düşler, bir geyikle kurduğu bağ ve sonunda balık olup doğaya karışması. Ah insan! Hiç düşünmez değil mi sahip olduklarının değerini. Peki ya Beyaz Gemi... Umudun rengi...
.
Kitabı çok beğendim. Zaten Cengiz Aytmatov kitaplarının çok seviyorum. Her birinin sonunda verdiği dersler gerçekten yüreğimize işliyor. Hem Türk kültürünü öğretiyor hem de insanlık, doğa ve evren üzerine bahislerde bulunuyor.
Pastör'den Galileo'ya Edison'dan Volta'ya pekçok bilim adamının hayatının güncele yakın anlatıldığı böylece kalıcılığın sağlandığı bir kitap. Akıcı ve hızlıca bitiyor. 4. Ve 5. Sınıf öğrencilerine uygundur.
.
Kitapta gördüğüm tek sıkıntı çok fazla Türkiye'deymiş gibi hissettim ve birkaç yerde salak, la gibi ifadeler beni rahatsız etti.
Tanpınar'ın Behçet Bey'i mi Ayfer Tunç'un Aziz Bey'i mi? Kitabı okurken aklıma hep Tanpınar'ın Mahur Beste kitabı geldi. Tabiki aralarında farklılıklar vardı. Aziz Bey daha kendini beğenmiş bir karakter iken Behçet bunun tam tersiydi. Özgüven eksikliği vardı. İkisinin ortak yanı bu hayata tutunamamış olmalarıydı.
.
Ayfer Tunç'tan okuduğum ikinci kitap. Diğeri Kapak Kızı. Kapak Kızına göre bu hikaye bana daha nahif geldi. Kitabın arkasında çalıyormuş hissi veren müzikten olabilir. Hikayede Tanpınar esintileri gördüm. Beni en çok etkileyen bir diğer noktada o oldu.
.
Aziz Bey'in vicdan muhasebesi eşi Vuslat'a karşı duyduğu sıkıntı beni etkileyen bir diğer noktaydı. Bazen bencil olup bazı insanları hayatımıza sadece kullanmak için alıyoruz. Aziz Bey de aynısını yaptı. Sonra pişmanlık duydu fakat çok geç kalmıştı.
.
Kitapta Aziz Bey'in dil bilmeden altı ay Beyrut'ta yaşam mücadelesi vermesi zihnimde canlanan sahne oldu. Kendimi bir an Beyrut'ta hissettim.
.
Aziz Bey'in Vuslat'a olan pişmanlığı, ailesine olan pişmanlığı ve Zeki'nin Aziz Bey'e karşı olan pişmanlıkları kitabın ana temalarıydı. Pişmanlıklarla örülüydü. Meryem karakterinin tam tersi duygusuz oluşu, aşka yaklaşımı, yine aynı şekilde Aziz Bey'in aşka yaklaşımı çok güzel işlenmiş. Bir de anne ve baba figürü öyle güzel anlatılmış ki babanın gururu annenin üzüntüsü... Velhasıl üzerine çoook derin düşünmeler, konuşmalar gerektiren harika bir kitaptı. Kitabın kapak fotoğrafı harika.
Okur Takip Önerileri
Tarık Tufan'ın kalemiyle tanışmayı çok istiyordum. "Düşerken" kitabı ile başladım tanışmaya. İlk 50 sayfa önyargılarıma kapıldım. Evli bir adam iki çocuğu var ve ressam üst komşusu ile kaçıyor. Müge Anlı, Esra Erol felan zannettim kitabın konusunu ki içerikte bir kısımda yazar dalga geçmiş. İshak eşini bir iki saniyeliğine televizyonda programda görüyordu. Sonra o olmadığını anlıyordu. Olaylar böyle ilerken, bir kaçış hikayesi izlerken Jülide ve İshakla beraber geçmişe gittik. Nahif ve güzel hikayelerini öğrendik. Kitap bittiğinde kaçtıkları için suçladığım bu iki kalbin bir araya gelmesini diledim. Olmadı. Devamı var mı diye bakındım. Maalesef. Zaten öğrendiğim kadarıyla yazarımızın çoğu kitabı böyle biliyormuş. Olsun. Benim için bu kitap son değil. Diğer romanlarını da okuyacağım günü sabırsızlıkla çekiyorum.
Kitap beni bir filme götürdü. "Tabula Rosa"... Yiğit Kirazcı ve Bestemsu Özdemir'in başrollerini paylaştığı film İshak'ın anne ve babasının hikayesine benziyordu. Tavsiye ederim. Çok güzeldi.
Yazarın dil ve anlatımına değinmeden geçemeyeceğim. Çok güzeldi. Tadı damağımda kalan duygu tasvirleri, olay betimlemeleri, kullandığı nahif kelimeleri çok beğendim.
Türk tiyatrosunun zirvesinde yer alan başyapıt. Dünya tiyatrosunda defalarca sahnelenmiş, çok başarılı olmuş bir eser. 1960'lı yıllarda Türkiye'de gecekondu hayatına ışık tutan eserde Keşanlı Ali'nin işlemediği bir cinayetten dolayı içeri girmesiyle olaylar başlar. Sonunda da gerçekten bir cinayet işleyerek hapishaneye girer.
YKY oyunu basarken arka kısmında tiyatronun basındaki eleştirilerine yer vermiş. Dünyadaki sahnelerinden fotoğraflara yer vermiş. Oyuncu anılarına yer vermiş. Gülriz Sururi de oyunla ilgili anılarını anlatmış.
"Seyreden misin seyir eden misin? "
.
Psikoloji türünde bir roman Seyir. İlk yüz sayfa insanı sinir eden, bu kadının kendine hiç saygısı yok mu dedirten sonlara doğru açılan bir kitap oldu benim için. Kitap 220 baskı yapmış iki yıl içerisinde. Nasıl bu kadar başarılı oldu bilmiyorum. Çağla Şikel videosunda bahsetmiş. Yazar ile tanıştırmış. Belki bundandır. Kurgusu çok zayıftı. İçimden hep dümdüz bize nefes ve psikoloji anlatsa daha iyi değil mi diye düşündüm. Çünkü o kadar kıymetli yerler vardı ki. Kendime de yaşamla ilgili pek çok şey kattım. Ancak kitap ne zaman olay anlatmaya başladı bu ne yahu dedim.
Kadın... Farklı yerlerde farklı sorunları olan üç kadın. Hepsinin ortak yönü kadın olmak. Hindistan'daki kast sistemindeki yaşamdan Kanada'daki modern yaşama kadar her kadının ortak sorunları. Okurken çok duygulandığım hüzünlendiğim bir kitap oldu. Özellikle Hindistan sahneleri beni derinde etkiledi. Dünyada bu şekilde yaşayan kadınların olması çok üzücü bir durum.
1025 sayfalık dev maceranın sonu geldi. Dostoyevski okumak her zaman çok keyiflidir. Polisiye ve aşk edebiyatı karışımı hem modern hem geleneksel bir başyapıt... Oblomovluk nasıl bir kavramsa Karamazovluk da öyle bir kavram edebiyatta.
.
Hiçbir şeyi umursamayan bir baba ve yetiştiremediği dört oğlu. Kim derdi ki hepsi bir olup sonunu getirecek. 4 farklı karakter. Katile içten içe hak vermek... Suçsuz yere suçlanan Dimitri ve hiçbir günahı yokmuş görünen Alyoşa... Smeryedkov suçlu fakat onu tetikleyen İvan?! Bir de kadın karakterler. Okurken demek Rus kadınları böyle düşünüyor. Yahu bunu bu kadınlar nasıl yapar diye yer yer düşündüğüm oldu. Kitabın en önemli kısımları ise Hıristiyanlık hakkında uzun uzun bilgiler vermesi. İslamiyet ile ortak yönlerinin çok olduğunu keşfettim On yılda bir on beş yılda bir Dostoyevski okunmalı. Her yaşta farklı duygular uyandırıyor.
Sevmek de bir sanat. Sevebilmek; insanı, doğayı, dünyayı, evreni...
"Sevmek bir eylemdir; edilgen bir duygu değil. Bir şeyin "içinde olmaktır", bir şeye "kapılmak" değil. En genel biçimiyle sevmenin etken yapısı, sevmenin almak değil öncelikle vermek olduğu biçiminde tanımlanabilir."
.
Bir psikanalist ve filozof olan Erich Fromm'un sevmek üzerine yazdığı düşünce kitabı. Tabii günlük hayatta her zaman karşımıza çıkan bir kavramın bilimsel ve felsefi bir dille ele alınması okumayı bir nebze zorlaştırsa da kitabın içinde sevgiye dair çok güzel tespitler ve slogan niteliğinde, ara ara okudukça bakış açınızı değiştirecek etkileyici cümleler vardı.
Bütün Beyinli çocuk yetiştirmek tezinden yola çıkarak ergenliğe giren bir kişiye nasıl davranmalıyız? Ergenler hayattan ne ister? Beklentileri nelerdir? Hepsinin cevabını buldum. Hatta çok daha fazlası vardı. Psikolojik olarak yetişkinin kendisine ayna tutmasını da sağlıyor. Hem fizyolojik hem de psikolojik olarak ergenlik sürecini anlayabilceğimiz sadelikte açıklamış Dr. Daniel. Bilirim kitapla çocuk yetiştirilmez fakat okumadan da bir çocuğun hayatına dokunamazsınız. Bazı örnekleri toplumumuza çok fazla uymasa da bu örnekleri zihninizde toplumumuza uyarladığınızda ne kadar da ortak sorunlar olduğunu fark edeceksiniz.
Moliere... Fransız Edebiyatı'nın en önemli tiyatro yazarlarındandır. Eserlerini okurken istemsizce kahkahayı patlatırsınız. 17. Yy sorunlarını mizahi yönüyle eleştirirken bir yandan da eğlendirir. Sabahattin Eyüboğlu önsözünde şöyle der Moliere için: "Hem yüksek tahsil görmüş, çağının en ileri en serbest düşünceli aydınlarıyla düşüp kalkmış hem de bilgisiz, yoksul, kaba konuşmalı yurttaşların insanlık tadına varmıştı. Kralı da kır bekçisini de güldürmüş, düşündürmüştü.Hem yazar hem oyuncu, hem işveren hem işçi olması dolayısıyla da insanlığın her haline, her kılığına girmişti."
.
Konu itibariyle yeşil çam filmlerini aratmayacak nitelikte bir kitaptı benim için.
