“Her şey atılıyordu. Bitmiş sigaralar. otobüs biletleri. kullanılmış pamuklar muayyen zamanlarda. tarifeler. yaz gümrükleri. gazocağı iğneleri. kötü çıkmış resimler. bir yatma. bir evin on iki yıllık badanası. bir tarih kitabı. kazanılmış bir savaş ve sonucu. bir anlamsızlık. ölü bir çocuk ve pabucu. kibritler. sinemalar. Ve.”
onun hüznü vardı
Ah ellerim, ah beni hatırlayan herkes
Bir kötü romanda beşinci kişi gibiyim falan
ve beni tanımayan herkes
Ben aranan bir şeyim bir parça analjezik.
sesim dükkânsızlığın sesidir bir parça aralık
tahta kepenkli tahta kepenksiz bir parça aralık
Sokaklarda.
Havralarda.
Yataklarda.
Dünyada.
ve onun hüznü bir haydudun hüznüdür
biraz da kendinin yaptığı
Dante’nin cehennemin kapısındakiler için yazdığı “Ey buraya giren,bütün Umutlarını ardında bırak!” cümlesinin,hastanelerdeki doğumhane tabelalarının üzerine kazınması gerektiğini üç yüz on altı sayfada anlatmıştı.
Tanıklık ettiğim dünya, şiddet kullanılarak yönetiliyordu. Ancak kimse bunu itiraf etmiyordu. Hatta şiddet kelimesi bile gömülmüştü. Onun yerine başka bir kelime kullanılıyordu: Para. Çok daha nazik. Çok daha yasal. Çok daha ahlaki.