"Dinsizdir, Tanrı düşmanıdır" demek yerine toplumun, "her hazır yargıyı yeniden didik didik inceleyen" yazarlara da büyük ihtiyacı var diyebilmek bir laik devlet anlayışıdır.
Merakla paketleri açardım: Kitap... Kitap... Kitap...
Kızardım: "Baba niye başka bir şey getirmiyorsun?" Sakin, yumuşak bir ses tonuyla hep aynı yanıtı verirdi: "Başka ne getireyim oğlum?" Yemeğini yemeden kitaplarının başına çökerdi.
Evimizdeki tek odada, iki sedirimiz, iki kilimimiz ve iki penceremiz vardı. Eşya almak için paramız yoktu. Küçüktüm ama yoksul olduğumuzu biliyordum. Kimseye söyleyemediğim tek bir isteğim vardı: Siyah lastik bir çizme?
Örneğin hiç unutamam, Deniz Gezmiş arandığında bizimkiler "Gelse de bizim evde saklansa" derdi. Babam ise yakalandığında çok üzülmüştü. "Bu adamlar gencecik çocukları asacak" demişti.
Ben korkmuyorum karanlıktan, ben korkmaktan korkuyorum...
Turan Dursun
Abit Dursun'un babası Turan Dursun'u anlattığı bir bakıma anı, bir bakıma da biyografi kitabı....
Tarih 04 Eylül 1990... Evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü Turan Dursun... Atatürkçü müftü ya da komünist müftü olarak anılıyor yaşarken ve hayatı yoksulluklarla, sürgünlerle geçiyor. Öğrendiklerini saklamak yerine halka anlatma yolunu seçtiği için... Düşünceleri netleştiğinde iki yüzlü davranmayarak müftülükten istifa ediyor ve yalana dolana değmeden başı dik savunuyor bildiklerini.
Gittiği her yerden onlarca kitapla dönen bir okuma aşığı, aydınlanma mücadelesinin savaşçısı Turan Dursun. 1989 yılında 2000'e Doğru dergisine yazmaya başladıktan sonra da gericilerin en önemli hedefi haline geliyor, cemaatlerle ters düşüyor çokça.Ölüme giden süreç de bu noktada hızlanıyor zaten.
Oğluna asla ders vermeyen ''Doğruyu ve güzeli sen kendin bul'' diyecek kadar özgürlükçü bir insanın yaşadıkları tüm detaylarıyla, o oğulun babasına duyduğu hislerle harmanlanarak anlatılmış kitapta. Son bölümde çeşitli yazarların Turan Dursun hakkında yazdığı yazılara da yer verilmiş. Her fikrin okuması ve üzerinde düşünmesi gereken kitaplara Kulleteyn'den sonra bu kitabı da ekliyorum kendi adıma...
Ölürsem,
O zaman anlarsın.
Ölünce biri,
Pazar, kışın,
İki yüz olur hemen yüzler, hemen!
Dersin, neymiş meğer!
Ben de ölürsem eğer
Ey aydın cemaat!
Lütfen öldürme beni,
Lütfen!
Turan Dursun
Devlet, yurttaşına diyor ki: “Din, mezhep ayrımı yapmayacaksın!” Anayasa’da yer alan hiçbir hürriyetin, bu ayrımı yapmak için de kullanılamayacağını hükme bağlıyor. Sonra kendisi “din eğitimi”ni “zorunlu” yapıyor.
İnsanlar öldürülebilir ama fikirler, görüşler ve hele yazıya dönüşmüşler, hiç mi hiç öldürülemez. İsterse yasaklamalar, toplatma kararları alınsa bile. Ve gün gelir bu aydınlık yeni yeni Turan Dursunlarda uç verir. Çünkü her şey yok edilebilir de, düşünce edilemez!...
Sayfa 128 - Kaynak-İlhami Soysal, Milliyet, 12 Eylül 1990Kitabı okudu
Bir ülkede laiklik yoksa, o ülkede barış sağlanamaz. Yani barışın, bir nice koşuluyla birlikte hoşgörünün de eksiksiz olması gerekir. Olabildiğince mi? Hayır, Atatürk devrimlerinin kısıtlaması ve düşünsel bağı içinde.
Turan Dursun
“Bayram geliyor diye herkeste yoğun bir hazırlık çabası göze çarpar. Bir ay dediğin nedir ki, Ramazan gitti, oruç bitti. Zenginin orucu bitti, fakirin orucu ise yeni başlıyor.”
Biz yetişkinlerin en çok da bu dönemde ihtiyaç duyduğumuz dostluğun masumiyet tohumları, Muzaffer Akar Beyin sayesinde kalbime bir kez daha serpildi. Kendisi, bu kitabı okurken yaptığı paylaşımları sonucu belirttiğim okuma hevesimi bana kitabı yollayarak onurlandırdı.
Biyografi, Anı-Mektup-Günlük romanlarını her zaman keyif alarak okumuşumdur. Abit Dursun'un yazarlığından ziyade evladı olarak babasını anlattığı satırlar duygu yüklü. Kişilerin görüşleri, inançları ne olursa olsun ; Olanı anlamak , saygı duymak yerine, olmasını istemenin, zorlamanın izini sürerken yorgun düşmemek adına okunası bir kitap..
Tarih, 24 Ocak 1993. Gazeteci, yazar Uğur Mumcu, otomobiline yerleştirilen bombanın patlamasıyla katledildi. Artık bardak taşıyordu. Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Çetin Emeç'ten sonra, şimdi de Uğur Mumcu kurban edilmişti.