Denizanalarının gözlerini çaldım
Sana bakmak için
Güneşi üçe böldüm
Al biri senin olsun
Yüzümde beş bıçak yarası var
Bir de sen vur
Barut kokusunu severim
Bir portakalı dilim dilim soy
Acıktım
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde
Tut ki bir marul yaprağıydım
Öldüm
Çınar'da kalabalığın içinde yürüyordum. Burası Denizli'nin simgesi olan horozun olduğu il merkeziydi. Az ileride Özay Gönlüm üçlü baĝlamasıyla oturmuş bana "Çöz de al Mıstafali" çalıyor ve öyküsünü anlatıyor gibiydi. Bu düşüncelere dalmışken, sağdan soldan gelen araç sesleri ve bağırış çağırışlarla kendime geldim.
"Beni
A’mâk-ı Hayal aldım parkta daldım seyre, anneler okuldan çocuklarını almış eve gidip ne pişireyim telaşını birbirlerine iştahla anlatıyorlar:) bir öteki akşam falan diziyi izledin mi? Çocuklar parkta şen şakrak kimisi annesinin eteğine yapışmış acıktım gidelimmmm feryad-ı figan koparıyor:)) anlatmam o ki; güneş tepede ☀️her şey yolunda. 😊bu seslerin akışında hayatın tüm olan hızıyla devam ettiğine tanıklık ediyorum🕊️
open.spotify.com/track/1Oqa6J6J1...
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi
Hani sen iyiydin
Halden anlardın
Hani sen git demiyecektin bana
Ve ben herşeye rağmen gelecektim
İçimde bir umut
Ellerimde olgun meyvalar
Dünya nimetleri
Yazar nasıl da çok yıllar önce yazılmış kitabında değişmeyen işçiye bakışı yüzlerini bile görmedikleri insanları sömüren soylu zengin sınıfı nasıl bu kadar yalın ve acı verici gerçek şekilde anlatabilmiş, hayretle okudum. Bugünün şartlarıyla kıyaslayıp düşündüm ezen taraf nerede olursa olsun acaba hep daha fazla nasıl söndürebilirim diye düşünüyor