Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Afag Mammadova

Beni iyileştirmek istediler ama ben tedaviye cevap vermedim. Bilmediğim şeylere cevap vermem…
Reklam
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de…
Bu ülkede çocuklara yer yok. Başka ülkelerde varmış, her tarafı yeşil ülkelerde. Biz, büyük bir sabırsızlıkla çocukların büyümelerini bekliyoruz. Onların kafalarına vuruyoruz, adam olmaları için. Benim içimdeki çocuk büyümedi. Yıllardır taşıyorum içimdeki çocuğu; yaşamadığı için büyümedi hiç, amcası.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Beklenen geç geliyor; geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor.
Yorulduğumuzda yıllar önce yendiğimiz eski düşüncelerin hücumuna uğrarız.
Reklam
İnanın bana, dedim. Yukarıda Allah var, dedim. Var mı? Var tabii. İnandılar mı? Allaha mı? Hayır sana. İnanmadılar.
Endişe ataklarımızı tetikleyen olaylarda tıpkı geçmişteki olaylarda olduğu gibi bir çocukmuşçasına gerçeği değerlendirme yeteneğimiz kaybolur. Çocuk olmanın önemli bir özelliği de duygularımızı çok yoğun yaşamamızdır. Çocuk yanınız duyguyu öyle bir yoğun yaşar ki, yetişkin yanımız tam bir bozguna uğrar ve çocuğa yardımcı olamaz olur.
Yaşantısal tekniklerde iki belirgin süreç ortaya çıkar. Bunlardan birisi yas'tır. Yas, bir kayıp ardından bedenimizin verdiği doğal bir tepkidir. Yaşadığımız üzücü olayın acısını kabul eder, kayıplarımızı hissederiz. Yas, geçmişi ve şimdiyi birbirinden ayırmamıza yardım eder. Yaşanan olayın ardından kendimizi toparlamaya, bugüne ve geleceğe hazırlamamıza destek olur. O nedenle yaşadıklarımızı yok saymakla, duygularımızı dondurmakla durdurduğumuz büyümemiz, yas sayesinde yoluna devam edebilir.
Öyle bir çağda yaşıyorduk ki, aramizda tenlerimizden daha kalın duvarlar vardı. Kendi içimizde bizden öte bir biz olduğunu bilirdik, ama bir başkasının tenine dokunabileceğimize inanamazdık. Yürürken bir-birimize çarpardık ama konuşmazdık.
Ben iyi bir çocuk olamadim anne. Beni bayram sabahlarinda avlusunda kuşlar uçusan huzur yüklü camilere götürme. Teyzelerinle sohbet ederken seni sessizce bekledim diye bana uslu bir çocuk olduğumu söyleme.
Reklam
"Vefa" ne demek İnci? İyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Gülsüm Ana vefalı olduğu için buradaymış. Bir komşusunu saklamış, o yüzden ceza vermişler. “Vefa” iyi bir şeyse Gülsüm Ana'ya neden ceza vermiş­ler? Bir de kaderin ne olduğunu anlamadım. Gül­süm Ana'ya sordum... "Bizi buraya kader kapadı," dedi. Kader çok anahtarlı amcanın adı mı?
İnsanlar yalnızca kendi zihinleri tarafından acı çekmekle kalmaz; başkalarının zihinleri tarafından da nefes almak kadar doğal görünen taraflılık, önyargı ve etiketlenme biçimleri ile de acı çekerler.
Çocukların ne istediğini önemseyen toplumlar her zaman çağın ilerisindedir.
Psikiyatri, ebeveynlerimizin eksikliklerini itiraf ederek kendi hatalarımızı düzeltmemizi sağlar.
“Bu dünyaya kötülük, sorgulayamamaktan başlayarak yayılıyor. Bu dünyada sorgulanamayacak hiç kimse yoktur. Hiç kimse.”.
İnsanı birkaç kalıpla değerlendirerek bir ömür yaşayan aptallar var.