Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
22 AY - 247 KİTAP
Ekim ayını 10 kitapla tamamlamış bulunuyorum. #Tavsiyeniteliğinde okuduğum kitapları bırakmak istiyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim😊 (En alta geçen 20 ayın kitaplarını da bırakacağım. Yorum, fikir ve düşüncesini merak ettiğiniz kitapları sorabilirsiniz.) EKİM AYI 1-)Eugenie Grandet(Honore de Balzac) 2-)İnsanlığımı Yitirirken(Osamu Dazai)
Osmanlı modernleşmesine ve Tanzimat sürecine yönelik ilk darbe girişiminde İstanbul'da bulunan bazı Kürt aktörler önemli rol oynamışlardır. 1859 yılının Eylül ayında, henüz hazırlık ve plan aşamasında iken ortaya çıkarılan ve failleri Kuleli'de tutulup yargılandıkları için tarihimize Kuleli Vakası olarak geçen darbe planının fikir babası, organizatörü ve dolayısıyla bir numaralı sanığı Süleymaniye'nin "taife-i Mevlana" lakaplı ve ocaklı köylere sahip köklü bir ailesinden gelen ve Nakşibendi-Halidi bir Kürt şeyhi olan Ahmed Efendi'dir. Hiç bir zaman kuvveden fiile geçmemiş küçük bir isyan ve suikast teşebbüsü olmasına rağmen, tarihimizde kayda değer bir iz bırakan bu vakada Şeyh Ahmed ile birlikte bazı Çerkez subaylar, birkaç Nakşibendi şeyhi. ve Babanzadelerden birkaç Kürt de yer almıştır. Birçok kaynakta, bu örgütten "Fedailer Hareketi" olarak bahse- dilmiştir. Engelhardt, örgütün lideri olarak Çerkez Hüseyin Paşa'yı işaret etmişse de yargılamaya dair evrakta yer alan "eşhası kırk nefere baliğ olduğu halde cümlesinin muharrik ve reisi ve maddei müellifi hakikisi an'asıl Süleymaniye Sancağı ahalisinden Şeyh Ahmed namında ve Sultan Beyazıd Medresesi'nde mukim bir şahıs olup... ifadesi ihtilalcı cemiyetin liderinin Şeyh Ahmed olduğunun mahkeme kararıyla tescil edildiğini göstermektedir. Örgütün diğer önemli üyeleri ise Çerkez Hüseyin Daim Paşa, Arnavut Cafer Paşa, Tophane-i Amire ketebesinden Arif Bey, Binbaşı Rasim Bey, Süleymaniyeli Süleymanpaşazadelerden (Babanzade- lerden) Ali ve Hasan Beyler ve Nakşibendi tarikatından Şeyh Feyzullah Efendi ile Şeyh İsmail Efendi'dir.
Sayfa 75 - NûbiharKitabı okudu
Reklam
Bugün pek çoğumuzun kanıksadığı "Türk" takılı isimlendirmeler en fazla bir asırlık isimlerdir. "Türk Müziği, Türk sanatı, Türk medeniyeti" gibi... Osmanlılar çok geç devre kadar kendi edebiyatlarını veya müziklerini etnik bir isimle anmıyorlardı. Kendi edebiyatlarına "Türk", " Doğu" veya başka bir isim takmamışlardı. İlla bir sıfat vermek gerekirse sadece "Osmanlı" diyorlardı. Onun dışında onlar için edebiyat, "edebiyyât" veya "edebiyyâtımız" idi. Sıfatsız, takısız, tarifsiz, komplekssiz. Çünkü "biz" dediklerinde kimi kastettikleri onlar için açıktı. Fuzûli kadar dönme Ahmed Râsim, Dede Efendi kadar Ermeni Hamparsum, Ahmet Cevdet Paşa kadar Rum Sava Paşa... "Biz" dendiğinde içinde imanın, kulluğun merkezi olduğu bir kendilikten bahsedildiğini herkes bilirdi. "Türk" takısının ümmet anlamından kopup milliyeti ifade etmesiyle beraber medeniyetimize ait her şey de tevhid özünden uzakta tanımlanmaya başladı.
Sayfa 182Kitabı okudu
Osman Nihat Akın
Ahmet Rasim'in torunu Türk bestekâr Osman Nihat Akın.... İlk bestesi “Ne müşkülmüş seni sevmek, sana yâr olmak” güfteli Suzinâk makamındaki şarkısıdır. Kendisinin söylediğine göre dedesi bir gün yanına çağırarak bir şeyler okumasını söylemiş. Osman Nihat Akın bu eserini okuyunca, çok beğenen Ahmed Rasim Bey, kimin olduğunu sormuş. Kendi eseri olduğunu söylemeye cesaret edemeyerek Hacı Ârif Bey’in olduğunu söylemiş. Duygulanarak gözleri dolan Ahmed Rasim Bey; “-Böyle bir eseri ancak o yapabilir” diye söylenmiş. Şarkısının beğenildiğinden cesaret alınca dedesine gerçeği anlatmış... Her eseriyle muhteşem bir bestekâr. "Mizahi Hasbihal" adında bir kitabı varmış. Zamanında çok aradım ama bulamadım. Sadece okumak için değil böyle bir bestekârın kitabının kütüphanemde olması bile tarif edilemez bir mutluluk olurdu benim için. Zamanınız olursa bestelerini dinlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Bu güzel, saygıdeğer insanı rahmetle, sevgiyle anıyorum... 🌹
1598 senesi İstanbul için bir felaket senesi oldu. Müthiş bir veba İstanbul'u kasıp kavurdu.
Sayfa 204Kitabı okudu
Osmanlı- İngiltere ticari ve siyasi ilişkileri
İstanbul'a yine William Harebone geldi. Padişaha 500 duka altın değerinde bir çalar saat, üç altın yaldızlı gümüş şamdan, iki vazo, vezirlere de İngiltere'de dokunan çuha ve yünlü kumaşlar getirdi. İngiltere elçisini taşıyan gemi, toplar atılarak, Sarayburnu'nu selamlayarak, limana girdi. İngilizlerin de Türkiye'de ticaret etmelerine müssade edildi. (3 Mayıs 1583)
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Sultan Murad'ın yerine geçen de, onun kadar zalim ve belki ondan fazla, akıl ve izandan mahrum, bir mecnundu. Halk, ne hakkına, ne de hürriyetine sahipti. Yine saray, müstebidane (baskıcı) saltanatını idame edecek, yine halk, açlık ve sefalet içinde zulümlere, bütün kıtallere (vuruşmalara), bütün idamlara boyun eğecekti.
Sayfa 179Kitabı okudu
IV. Murad ve kardeş katli
İki kardeşi, Şehzade Beyazid ile Süleyman, Revandan gelen bir emirle, saray odalarında boğulmuşlardı. IV. Murad, kardeşlerinin ölüm emri ile beraber, zafer şenlikleri emrini de göndermişti. Mehmed Ağa'nın karşısında, mezbuhane hareketlerle yirmi beşer yaşında iki şehzade ağlar, çırpınır, feryad ve figanlarla saray kubbelerini çınlatırken, dışarıda zevkler, şetaretler (sevinçler), iyşler ve işretler (içkiler.)
Sayfa 175Kitabı okudu
Lale devri meşguliyetleri
Mesela, sarayın bahçesinde yeni bir lale zuhur ediyor, o zaman devrin en güzide şairi ona bir isim koymak istiyor: Bu nazik lale-i zaba ki olmuş namı "Gülruhsar" Ola hünkarımın bezminde sad şevk ile hizmetkar
Sayfa 164Kitabı okudu
Lale Devri ve Laleler
İstanbul'da peyda olan lale merakı hemen bütün aleme intişar etmişti. Dünyanın her köşesinden İstanbul'a muhtelif cins ve muhtelif renkte laleler getiriliyordu. "Mahbub Lale" namı verilmiş, bir soğan için bin altın narh vazedilmişti. (Ahmed Refik)
Sayfa 163Kitabı okudu
Reklam
Galata Kabadayısı
Tırnakçı Rıfat: "Bana bak Rasim bey, bana bak!... Ben ne Çerkes Hurşit'ten, ne kabadayı Arif Bey'den, ne de kendine güvenir eli ayağı tutar takımından korkarım... Ben on yedi yaşına kadar bu sokaklarda yatıp kalktıktan sonra: On sene yatar, yirmi yedisinde kabadayı çıkarım!" Bu söz, kopuk hayatına fiilen, tecrübeten vakıf, geceli gündüzlü içinde bulunan, bunları dükkanında istihdam etmiş, yedirmiş, içirmiş, yatırmış, dövmüş, kovmuş, türlü türlü dalavereler arkasından koşturmuş, velhasıl yetiştirmiş, meydana getirmiş olan bir eski Galata çapkınının sözüdür.
21 AY - 237 KİTAP
Eylül ayını 12 kitapla tamamlamış bulunuyorum. #Tavsiyeniteliğinde okuduğum kitapları bırakmak istiyorum. Herkese keyifli okumalar dilerim😊 (En alta geçen 19 ayın kitaplarını da bırakacağım. Yorum, fikir ve düşüncesini merak ettiğiniz kitapları sorabilirsiniz.) EYLÜL AYI 1-)İnsanın Dört Zindanı(Ali Şeriati) 2-)Puşkin Üzerine Konuşma(Fyodor
"Ya birinin çocuğunu döverim, ya top oynarken camını kırarım. Mektepten kaçarım, Bir kere kaçtım mı, artık haftalarca gitmem. Gitsem dayak var. Bu korku beni tiril tiril titretir. Sabahleyin kalkarım. Güya mektebe gidecekmişim gibi hazırlanırım..." (Ahmed Rasim)
Ahmed Rasim ve bir zamanlar İstanbul
Balıkçılar, tulumbacılar, kumarbazlar, devrin tanınmış simaları, sanatkarları, mahalle aralarında yükselen kadın ve çoluk çocuk sesleri, yangınlarda, gece baskınlarında, meyhane kavgalarında yükselen karışık, anonim sesler, tabaka tabaka, sınıf sınıf, yaş yaş bütün İstanbul, Ahmed Rasim'in yazılarında en öz dilleri, şiveleri, argolarıyla konuşur.
185 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.