Açıkçası bu kitabı okuyana kadar böyle bir bilim adamının olduğunu bile bilmiyordum. Okuduktan sonra da kendimden o kadar utandım ki. Çünkü bu kitapta hem ilim açısından hem de sosyal ilişkiler açısından bir insanın nasıl profesör olduğunu o kadar güzel anlatmış ki. Özellikle son 50 sayfasında hayretlerle okudum hep. İmrendim Mustafa Hoca'ya. Ama bizim ne eksiğimiz var ki. Kitapta da dediği gibi belki bir gün bizde bir romanın kahramanı olabiliriz. Fiziği sevdiğim,ilgilendiğim halde bilmediğim o kadar çok fizikçinin ismi geçiyor ve bu fizikçilere kafa tutacak bilgiye de sahip bizim Mustafa İnan'ımız var. Kitapta yeni kelimeler, yeni bir hayat, yeni bir ekol öğreniyorsunuz. Bunları öğreten Mustafa İnan'dır. Ona dökülen methiyeler bence hala az. Düşünün ki bir insan aynı anda profesör, dekan, didaktik bir kitabın yazar, şair, TÜBİTAK kurucusu. Aynı zamanda o dönemin bayındırlık bakanlığı teklifini de hocalık için öğretmek için reddetmiş bir insan. Ama kendisine göre o sadece leyli meccanili riyaziyeci Mustafa idi. Günümüzün en büyük problemlerinden biri olan üniversitelerdeki kürsü hocalarının mesleğini ticarete döküp bu ticarethane ile kürsüyü birbirbine karıştırmamasını bundan 80 yıl önce söylemiş ne de güzel söylemiş. Mustafa hoca çok büyük bir hoca çok büyük bir hayat.
Bu kitabı herkesin okuyup ders çıkarması gerekir. Daha çok şey yazmak isterdim ama emin olun yazıya dökemiyorsunuz o düşünceleri bu kitabı okuduktan sonra çünkü Mustafa Hoca'nın o ekolünü hissediyorsunuz ve kelimelere sığdıramıyorsunuz.
