Bu konuda sana da asla düşünmemeni tavsiye ederim, dostum Alyoşa. En çok da Tanrı konusunda : Tanrı var mı, yok mu? Bütün bu sorular sadece üç boyutu kavrayabilecek şekilde yaratılmış zekâya hiç uymayan sorulardır. Böylece Tanrı'yı sadece seve seve kabul etmekle kalmıyorum, üstelik onun hiç bilmediğim hikmetini de, amacını da kabul ediyorum, düzene, yaşamın anlamına inanıyorum, sözde hepimizin birleşeceği sonsuz uyuma inanıyorum, dünyanın ulaşmaya çalıştığı ve bizzat 'Tanrı'ya giden,' bizzat Tanrı'nın kendisi olan ulu sözlere, daha başka şeylere ve sonsuzluğa inanıyorum. Bu konuda pek çok şey söylenmiştir. Galiba iyi bir yoldayım, ne dersin? Şimdi şöyle düşün: Sonuçta Tanrı'nın bu dünyasını, Tanrı'nın var olduğunu bilmeme rağmen kabul etmiyorum ve hiç caiz görmüyorum. Bunu Tanrı'yı kabul etmediğim anlamında anlama, ben onun yarattığı dünyayı, Tanrı'nın dünyasını kabul etmiyorum ve kabule yanaşmıyorum.
Siz insanlar eski kimliklere, eski yüzlere, eski maskelere tutunup duruyorsunuz hep, işleri bittikten çok sonra bile. Ama bazı şeyleri çöpe atmasını öğrenmeniz gerekiyor er ya da geç.
Süreç başta yavaştı lordum. Düşdünyadaki şeyler dönüşmeye başladı. Kütüphanemde fark ediyordum onları... Yavaş yavaş kelimeler soldu. Siz gittikten bir zaman sonra boş sayfalarla dolu ciltlere döndü; ertesi gün de kütüphane hepten kayboldu. Bir daha bulamadım...