“O gün senin dansını izlediğimde, başka bir şey daha gördüm. Yepyeni bir dünyanın hızla yaklaştığını gördüm. Daha bilimsel, verimli bir dünya, evet. Eskiden beri var olan hastalıklara çareler bulunan bir dünya. Çok iyi. Ama aynı zamanda katı, zalim bir dünya. Sonra gözlerini sıkıca kapatmış, küçük bir kız gördüm; eski iyi yürekli dünyayı göğsüne yaslamış, artık kalamayacağını yüreğinde hissettiği bu dünyayı tutuyor ve ona yalvarıyor, onu asla bırakmasın istiyordu. Ben bunu gördüm. Karşımdaki sen değildin aslında, senin dansın değildi, bunu biliyorum. Ama seni gördüm ve yüreğim sızladı. Bunu asla unutmadım.”
“İçimizde bir şey, bir parçamız olduğu gibi kalmıştı; etrafımızdaki dünyadan korkuyorduk ve –kendimize bundan dolayı ne kadar kızarsak kızalım– birbirimizi bırakamıyorduk."
İdeallerini özenle yukarı, hep daha da yukarı, bir zirveye taşı. Ulaştığın yerde en büyük hazzı, kendini hoşnut ederken komşuna ve çevrene de fayda sağladığından da emin olduğun davranışlardan duyduğunu anlayacaksın.
Bir sanığın gamsız olması yerine endişeli olması daha iyidir çünkü gamsız olan kişi farkına varamadan kendini terazinin bir kefesinde bulup günahlarının ağırlığıyla tartılabilir.
Altın insanlar, teneke insanlar, bakır insanlar, kurşun insanlar, çelik insanlar ve daha pek çoğu vardır. Her biri de kendi doğasının, kalıtımının, eğitiminin ve çevresinin belirlediği sınırlara sahiptir. Bu metallerin her birinden bir makine inşa edilebilir ve her biri de iş görecektir, yalnız zayıf olandan, güçlü olanın yaptığı işin aynısını beklemek lazım. Her bir örnekte, en iyi sonucu elde edebilmek için, metali önüne kesen önyargılı cevherlerden eğitim yoluyla -eritme, rafine etme ve benzeri yöntemlerle- serbest bırakmak gerekir.
G.A. İnsanı herhangi bir şey yapmaya iten biricik dürtü nedir?
Y.A. Kendi ruhunu hoşnut kılma dürtüsü; ruhunu hoşnut kılmaya ve kendinden razı olmaya duyduğu ihtiyaç.
"Nehrin ötesinde o diyar."
"Tatlı sonsuzluk deriz biz oraya."
"Ancak inancın gücü götürebilir bizi o kıyıya."
"Mutluluk."
"Uzaklardaki o tatlı sonsuzlukta, parıldayan nehrin hemen ötesinde."
"Gerçek cesaretin ne olduğunu, cesaretin bir insanın eline silah alması anlamına gelmediğimi görmeni istedim. Daha başlamadan yenileceğini bildiğin halde başlamak ve ne olursa olsun sonuna kadar devam etmek demektir cesaret."
"Cahil insan (bilgisiz insan) yeme, içme ve zevk peşinde koşan insandır. Bunların bazıları rahatlığın verdiği bolluk ile öfke duygularını kaybetmişlerdir. Bazıları ise tam tersine rahatlığın verdiği bolluk ile son derece öfkelidirler. Bunlar genellikle şehvetine düşkün insanlardır. Bedensel zevklerine tutsak olmuş bu insanların kendi arzuları dışında hiçbir hedefi yoktur. Onlar bu düşkünlüğün içinde debelenirken düşünmek, öğrenmek, sorgulamak gibi yeteneklerden de mahrumdurlar. Tamamen dünya zevklerine kendilerini kaptırmış bu insanlardan kendi nesilleri de zarar görecektir. Cahil insan mutluluğu bu gibi dünyevi zevklerin içinde zanneder. Onun için bedenin ihtiyacı olan her şey bir mutluluk sebebidir. Gerçek mutluluğu sorgulamazlar, gerçek mutluluğun ne olduğunu dahi düşünmezler. Bu insanlar ahlaki düşkünlükleri hoş görmektedirler, onlar için ahlaki düşkünlük kötü bir şey değildir. Çünkü onlar kendi nefisleri, kendi arzularına tutsak olmuş insanlardır."