Nefislerimize ağır gelen Hadîs-i Şerîfleri reddetmeye başladık. 1400 yıldır âlimler hadis ilmi yapıyor, bir hadisin sağlığını ispat için yüzlerce km yol almışlar, biz nasıl bir çaba harcadık ki oturduğumuz yerden ahkâm kesiyoruz! Hadîs-i Şerîfler olmasa Allah'ın (c.c) Peygambere itaat emri nasıl yerine gelecek? Nisâ Sûresi 64. Âyet-i Kerîme'de Rabb'imiz "Biz bugün peygamberleri Allah'ın izni istikaametinden kendilerine itaat edilsin diye gönderdik." buyuruyor. İtaat emri nefislerimize pek bir ağır geliyor. Hele günümüzde şişirilmiş egolarımız patlar diye ödümüz kopuyor.
Sayfa 47
Her nimete kendi cinsinden şükür yapmak gerekir.Mal nimetinin şükrü ondan Allah yolunda harcamaktır/infaktır.Beden nimetinin şükrü onu Allah yolunda terletmektir.Evlat nimetinin şükrü onları Allah'ın memnun ve razı olacağı şekilde yetiştirmek ve istihdam etmektir.Peki,Efendimiz (sav) gibi bir nimetin şükrü nasıl eda edilmelidir?Elbette O'nun gibi bir nimetin şükrü,O'nu hakkı ile sevmek ve bu sevginin gereklerini yerine getirmeye gayret etmektir.İşte bu sebepten dolayı diyoruz ki:Efendimiz'i sevmek,O'nu bize bir nimet olarak bahşeden Rabbimize gerçek manada şükür edebilmemizin bir gereğidir.
Sayfa 38
Reklam
...Seni ne kadar çok seviyormuşum. Ne kadar sana bağlı imişim, her şeyim ne kadar senden ibaret­miş meğer. On seneden beri senin için adeta deli olduğum zamanlar oldu. Bütün bunlara rağmen seni sevmek için bu on senelik zaman ne kadar azmış, şimdi anlıyorum. Belki bu mektuplarım, bu satırlarım senin tuhafına gidiyor. Ama emin ol ufacık bir mübalağam yok. Bilakis içimdekiler yaz­dıklarımdan çok daha büyük, çok daha mübalağalı. Zaman zaman ıstıraplı anlarımda seni nerden tanıdım diye düşü­nür, kızardım. Şimdi aynı şeyi düşünüyor ama başka şey­ler duyuyorum. İyi ki seni tanımışım. Seni tanımasaydım, hayatımda böyle bir aşk bulunmasaydı, hayatım ne kadar boş bir hayat olacaktı. O boşluktan yalnız kendi içimdeki sevmek kabiliyetiyle kurtulamazdım. Çünkü hiç kimseyi seni sevdiğim kadar sevemezdim. Hiç kimseyi ne senin ka­dar güzel, ne senin kadar iyi, ne senin kadar mükemmel, ne de senin kadar kendim için buldum. Bu kelimeler duyup düşündüklerimi o kadar adileştiriyor ki tasavvur edemez­sin. Hani biraz evvel Allah'a inanmaktan filan bahsettim. Allah'a inanan insanların nasıl inandıklarını, nasıl sevdik­lerini biliyoruz. Ben seni herhalde daha fazla seviyorum. Daha fazla inanabilirim de. ...
Rıfat Ilgaz'ın hastaneye yatışı ile ilgili, Başdan gazetesinin, 28.1.1949 gün ve 25. sayısında şu haber verilmiştir: "... hastaneden çıkan Ilgaz, on gün kadar savcılıkta ifadeler ve muhakemelerle meşgul olmuş ve tekrar hastalığı arttığından yatağa düşmüştür. Rıfat'ı para ile yatıracak bir hastane dahi bulunamamış, nihayet Vali Vekili Haluk
Markopaşa · 3 Şubat 1947 · Sayı: 9 Markopaşa'nın bu sayısı ile kadroya Rıfat Ilgaz da katılmış olmalıdır. Ilgaz, Boğazlayan Ortaokulunda hastalanmış, 2 Ocak 1947'de İstanbul Validebağı Sanatoryumuna gelmişti. Kendi anlatımıyla Boğazlayan Ortaokulundaki görevine başladıktan (2 Kasım 0946'da atanmıştı) bir-iki ay sonra Markopaşa'ya katıldı
İstanbul'a gelebilmek yahut gelememek vesilesiyle İstan­bul muhabbetinden bahsediyorsun. İstanbul muhakkak ki güzel şehir. Ama benim için güzel şehir, çirkin şehir diye bir şey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, senin bulun­madığın şehir diye bir şey var. Nitekim şu son mektubunda benim Ankara'ya gelmemden bahsederken elbette bir gün geleceksin
Reklam
326 öğeden 301 ile 310 arasındakiler gösteriliyor.