Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

alp irfan

alp irfan
@alpirfan
14 okur puanı
Nisan 2022 tarihinde katıldı
Seküler siyasal ve toplumsal kavrayışın beraberinde getirdiği ontolojik varsayımların ikisinden uzaklaşmamız gerekiyor. Bu varsayımlardan ilki insanın başka zamansallıkların üstünü örten tek ve seküler bir tarihsel zaman çerçevesi içinde var olduğudur. Ben ise Güney Asya’daki toplumsal ve siyasal modernite pratiklerinin kavramsallaştırılması
Sayfa 62 - Dergah YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
Koselleck şunları yazmaktadır (s.200): "Birçok anlam alanıyla birlikte çağdaş tarih kavrayışımız ... ilk olarak 18. yüzyılın sonuna doğru oluşturulmuştu. Bu tarih kavrayışı Aydınlanmanın uzun teorik tartışmalarının bir ürünüdür. Örneğin önceden Tanrının insanlık vasıtasıyla harekete geçirdiği tarih vardı, fakat insanların özne ya da öznesi olabilecekleri bir tarih yoktu." 1780 öncesine diye eklemektedir Kosselleck, "tarih" daima bir tikelin tarihi anlamına gelirdi. Örneğin bir "tarih öğrencisi" olma fikri -yani genel olarak tarih fikri- açık şekilde modern döneme, Aydınlanma- sonrasına mahsustur.
Sayfa 48 - Dergah YayınlarıKitabı yarım bıraktı
"Avrupa'yı taşralaştırmak" gibi bir projeyi tarihsel olarak mümkün kılan, Hindistan gibi bir ülkedeki siyasal modernite deneyimidir. Avrupa düşüncesinin böyle bir siyasal modernite örneğiyle çelişkili bir ilişkisi vardır. Zira Avrupa düşüncesi, Hindistan'da siyasal ve tarihsel olanı kuran çeşitli yaşam pratikleri üzerine düşünmemize yardımcı olma konusunda hem vazgeçilmez hem de yetersizdir. Bu kitap, sosyal bilim düşüncesinin bu eşzamanlı vazgeçilmezliği ve yetersizliğini -hem teorik hem de olgusal kayıtlar üzerinden- incelemek görevini önüne koymuştur.
Sayfa 44 - Dergah YayınlarıKitabı yarım bıraktı

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Evrensel kavramlara karşı verilen mücadele
"Postkolonyal okul, adeta tanımı itibariyle, 18 yüzyıl Avrupa'sında şekillenen ve insan bilimlerinin temelini oluşturan evrensel kavramlara -insan ve Akıl gibi soyutluklara- bağlıdır. Örneğin Tunuslu filozof ve tarihçi Hichem Djait'ın emperyalist Avrupa'yı "kendi insan vizyonunu yadsımakla" suçladığı yazılarına bu bağlanma hali damgasını vurmaktadır. Fanon'un Aydınlanmanın insan tasavvurunu terk etmemekteki direnci -Avrupa emperyalizminin bu tasavvuru yerleşimci-sömürgeci beyaz adam figürüne indirgediğini bildiği halde- bugün postkolonyal düşünürlerin küresel mirasının bir parçasıdır. Evrensel kavramlara karşı verilen mücadele bu kavramların kabulünden sonra gelir. Zira siyasal modernite koşullarından evrensel kavramları bir kenara bırakmak kolay değildir. Onlar olmasaydı modern toplumsal adalet meselelerini ele alan bir sosyal bilim de olmazdı."
Sayfa 41 - Dergah YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Marx üzerine olan bölümün göstereceği gibi, evrenseller fikrine karşı çıkmadım fakat evrenselin modernitenin sorunlarını el alma çabamıza kaçınılmaz biçimde eşlik eden ve ancak bir tikel tarafından yeri gasp edildiğinde ana hatları görünür olan gayet değişken bir temsil olduğunu vurguladım.
Sayfa 26 - Dergah YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
Avrupa kostümleri giymiş Bengalli
‏Benzerlerine gündelik hayattan aşina olduğum tarihsel karakterleri 1789, 1848, 1871 ya da 1917 Avrupa devrimlerinden türetilen isimler ve kategorilerle adlandırarak bu karakterlere adeta iki misli mesafe koydugumu düşünmeye başladım. Ortaya koymaya çalıştığım tarihsel nesnellik mesafesi vardı her seyden önce. Fakat ayrıca, sömürgeci Avrupalılar kılığındaki Bengalli aktörlerin şayet Avrupalılar Bengali konuşmuş olsalar nasıl konuşacaklarını belirgin Bengali aksanlarıyla taklit ettikleri, yani Avrupalıların bizi nasıl algılamış olabileceği hakkındaki kendi klişelerini ortaya koydukları Bengali oyunlari izlerken deneyimlediğime benzer bir komik mesafe daha vardi. ‏Marksist tarih oyunundan ödünç aldığım Avrupa kostümlerini giydirdiğim Bengal ve Hint tarihinden karakterlerime Avrupa üzerinden bakmanın koyduğu mesafeydi bu. Es geçemedigim bir gülünçlük vardı bu mesafe koyan ciddiyetimde.
Sayfa 21 - Dergah YayınlarıKitabı yarım bıraktı
224 syf.
6/10 puan verdi
·
97 günde okudu
İkinci Dünya Savaşı
İkinci Dünya SavaşıNorman Stone
8.3/10 · 60 okunma
Almanlar
Almanların kendi geçmişlerini, özellikle Hitler deneyimini sindirip sindiremediği, sindirilmişse bunun ne ölçüde gerçekleştiği, ucu açık bir sorudur. Bu yaşananlara yönelik mesafe almak kolay değildir. Genel izlenim Hitler çıbanının henüz patlamadığı yolundadır. İçerideki cerahat zonklar, ama dışarı çıkmaz. Bu kitapta ortaya konan çalışmalar
Sayfa 26 - Alfa YayıneviKitabı okuyacak
"Dil'in yer'i", bizatihi "psukhe'dir".
"Dil'in yer'i", bizatihi "psukhe'dir". "Dil", "psukhe'ye" mahsus "kuvvet'ler'in icraat'ı" yoluyla "teşkil" olur. Bu sebeple, "psukhe" cihetinden, "dil" bu "kuvvet'ler'in takat'i" ile, yani esasen,"psukhe'nin takat'i" ile "sınır'lı'dır".
Sayfa 41 - Cedit Neşriyat
142 syf.
6/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Kitabın Tarihi
Kitabın TarihiAlbert Labarre
8.1/10 · 48 okunma
Reklam
Nazariyat'çı
"Theologos", esasen, "nazariyat'a dair fikriyat" tertib eder; yani "theoria-logia" tesis eder. Bu itibarla, "theologos", sadece "nazariyat fikriyat'çı'sı'dır"; "theoros", yani yukarıda anlatılan manada "nazariyat'çı" değildir.
Sayfa 40 - Cedit Neşriyat
Luther’in Jean Hus’tan farkı: Matba
6 Temmuz 1415’te Jean Hus Constance’da yakıldı; reformcu fikirleri onunla birlikte ölmedi ama Bohemya’nın sınırlı çevresini pek de aşmadı. Bir yüzyıl sonra, 31 Ekim 1517'de, Luther Wittenberg'de bir duvar ilanı asarak benzer fikirler sergiliyordu; birkaç ay içinde bütün Almanya bu fikirleri öğrenmişti; Reform'un yeşermesini belirleyen dört yılık yoğun polemikte (1518-1521) Luther' in yüzlerce metninin 800 baskısı Latince, Almanca ve diger dillerde yayımlandı; 1546 yılında öldüğünde eserlerinin 3700 baskısı -Kutsal Kitap tercümelerini saymadan- genellikle önemli tiraj sayılarıyla yayımlanmıştı. Böylece Jean Hus'un başarısız kaldığı noktada Luther'in niçin başardığını görüyoruz; insanların zihni elbette gelişim göstermişti ama özellikle Luther fikirlerini yaymak için Hus' un sahip olmadigi bir aygıta sahipti: Matbaa.
Sayfa 84 - Dost YayıneviKitabı okudu
XV. yüzyılda kitap
İlk basılı metinler, Gutenberg’in keşfinin bir Ortaçağ olayı olduğunu kanıtlamaktadır; on beşinci yüzyılda metinlerin dörtte üçü Latince kalırken, yarısı da dini alandan kaynaklanmaktadır. (…)Halkın anlayacağı dildeki metinler üretimin çeyreğine erişemedi, kitap okurlarının çoğunluğu ruhban kitlesi olarak kaldı. Bu eserlerin çoğu tercümedir; ya ibadet ve ahlak kitaplarının ya da o dönem basılmış klasiklerin tercümeleridir. Orijinal ve çağdaş pek az eser vardır; başarısı henüz sönecek gibi gözükmeyen şövalye romanları hariç.ğ
Sayfa 78 - Dost YayıneviKitabı okudu
kelimelerin tesiri
“Kelimeler tekrarlandıkça, kehanet niteliğine bürünmek şöyle dursun, salt sese dönüşür. Örneğin, onun dışında pek bir şey düşünmediğim halde adını asla söylemememin bir nedeni, o ismin hâla, telaffuz edildiği anda bir duygusal nöbete, fiziksel olarak hissettigim bir gerginlige yol açacak kadar güçlü olmasıdır; bir başka ve belki daha önemli bir neden de, hiç telaffuz etmemekle gücünü koruyabilmem, tekrar edilerek sıradanlaşmasını önleyebilmemdir; örneğin Avrupa kelimesi, bir zamanlar ırzına geçmek için bir tanrının boğaya dönüşmeyi göze aldığı, sayısız kahramanın bulmaya çalıştığı bir kızın adı olmasına rağmen, herkes Avrupa, Euro diye tekrarlayıp durdukça sıradanlaşmış, anlamsızlaşmıştır.”
Sayfa 36 - Alef Yayınevi
Avrupa ayrımcılık isteğiydi.
“Oysa eğer yanlış hatırlamıyorsam, bir zamanlar onun bana okuttuğu, daha doğrusu yeniden okuttuğu bir kitaba göre—gerçek yönelimime kavuşurum, bir zamanlar umut vaat ettiğim yönde bir insan, bir adam (bu önemliydi) olurum umuduyla bana sürekli kitaplar okuturdu—yanlış hatırlamıyorsam, coğrafi bir birim olarak Avrupa'dan ilk söz edildiğinde (Theokritos muydu?) kastedilen, sadece Peloponnesos'tu ve amaç da, sadece Peloponnesos'u Asya'dan ayırmak, küçük yarımadanın işgalci Asya'nin şekilsiz kütlesi tarafindan yutulmadığını göstermekti. Onun, beni gerçek yönelimime kavuşturmak, saygı duyabileceği biri haline getirmek için—meselenin özü buydu belki—her zamanki ısrarcı, kuşkusuz övgüye değer gayretiyle okuttuğu, yeniden okuttuğu bir kitaptan hatırladığım, doğru veya yanlış, buydu. Hatırladığım kadarıyla Avrupa, ayrımcılık istegiydi.
Sayfa 19 - Alef Yayınevi
147 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.