Hatırat yazmak kolay iş değil bana göre. Hatırat ile günlük (dairy) arasında fark olduğunu düşünüyorum. Günlük, günü gününe yazılır ve her gün başka bir üslub ortaya çıkabilir. Halet-i ruhîyenin tezahürleri hissedilir. Hatırat ise yıllarca demlenmeye bırakılan bir kokunun, bir rengin, bir gölgenin, bir bakışın, bir rüzgarın, bir yağmurun, bir ezanın, bir kapının, bir uykusuzluğun, bir bir bir... birler yan yana geldikçe yazılan yazı. Tecrübî bir tahayyül. Şairane bir seziş ve tahassür. Anış, özleyiş.
Hüsrev Hatemî malumunuz tıp doktoru. Ama sadece tıp doktoru değil. Aileden gelen bir şey olsa gerek. Yazmayı nasıl da biliyor! Dergâh yayınlarına bu bağlamda teşekkür etmek lazım.
Şarkılar, türküler, şiirler... kuşlar...zamanlar...sigara dumanı... semt semt İstanbul... yokuşlar ve inişler... denize inen sokaklar, deniz üstünde martılar... incelen bir İstanbul hissi.
Kitabın inlediği satırlardandı benim için:
"Her evde gramofon yoktu. Ara sıra dinlenen müziğin kıymeti bilinir ve plaktan dinlenenler, yüreğimizin ve beynimizin plağına kaydolunur ve geçen zamanın iğnesi, beyin ve yüreği çizdikçe, bu kayıtları içimizde dinlerdik."
Kitap tam da bu meyanda akıyor. "Dem bu demdir" deminde bir kitap okumaya ihtiyacınız varsa naçizâne tavsiye edeceğim.