Bu gece yine ağlar annem. Gizli gizli ağlıyor. Herkes uyuduktan sonra. Ben uyuyormuş gibi yapıyorum.
Ama saçlarım ıslanıyor. O zaman anlıyorum annemin ağladığını. Sesimi çıkarmıyorum. Benim anladığımı sezerse daha çok üzülür belki.
Görünmez, duru ve saydamsın. Yoksun artık:
Saatlerin ardından, günlerin ardından, mevsimler geçerken, zaman akarken, neşelenmeden, hüzünlenmeden, geleceksiz ve geçmişsiz, öylece, düpedüz, apaçık yaşayaduruyorsun,
Önünde, zamanlar boyunca, kıpırtısız, bunalımsız, kargaşasız bir yaşam olacak: ne bir pürüz, ne bir dengesizlik.
Dakikadan dakikaya, saatten saate, günden güne, mevsimden mevsime, hiç bitmeyecek olan bir şey başlayacak: bitkisel yaşamın, iptal edilmiş yaşamın.
Uzunca bir süre kendine sığınaklar kurup yıktın: düzen ya da eylemsizlik, başıboş sürüklenme ya da uyku, geceleyin devriye gezmeler, yansız anlar, gölgelerin ve ışıkların kaçışı.
Daha uzun bir süre kendine yalan söylemeyi, kendini sersemleştirmeyi, kendi oyununa gelmeyi sürdürebilirsin belki. Ama oyun bitti, büyük şenlik, ertelenmiş yaşamın yalancı sarhoşluğu bitti. Dünya yerinden kıpırdamadı ve sen değişmedin. Kayıtsızlık seni farklı kılmadı.
Onlar geçmişe aitler. Bunu bir kesinlik olarak belirtmemin giydikleri giysiler ya da makyajlarıyla hiç bir alakası yok. Geçmişe aitler, çünkü ölü yüzler bunlar ve ölü olduklarını da bana bakış biçimlerinden çıkarıyorum.
Tony'nin yaşamı tarihsel olarak geçmişe ait şimdi. Fiziksel olarak bedeni yanıp karbona dönüşerek yeniden yeryüzünün fiziksel sürecine katılıyor. Karbon her tür yaşam biçiminin önkoşulu, organik dünyanın yaşam kaynağıdır. Kendime bunlardan söz etmemin nedeni, gösterişli bir ölümsüzlük simyası icat etmek değil, ölüm tarafından bıkmaksızın didik didik edilen şeyin kendi zaman görüşüm olduğunu kendime anımsatmak kaygısı.
Öykülerin başladığı yerdir burası: Geceleyin dogmaları aşırıp bazen inanç olarak geri veren bu yıldız bolluğunun desteğiyle başlar öyküler. Yıldız kümelerini ilk keşfedip onlara ad ve renler öykücülerdi.
Bir avuç yıldız arasına düşsel bir çizgi çekince, kimlik ve birer imge kazanıyordu yıldızlar. Çizgiye işlenmiş yıldızlar bir anlatıya işlenmiş olaylar gibiydi. Yıldızların küme oluşturduğunu düşlemek kuşkusuz ne yıldızla ne de onları çeviren kara boşluğu değiştirdi. Değiştirdiği şey insanların geceleyin göğü okuma biçimiydi.