Johannes Mario Simmel
"Valerie Steinfeld babamı niçin öldürdü? Meerswald niçin öldürüldü? Babam niçin toplulukları öldürecek şeyler hazırladı? Bu onun görevi miydi? Mantığı çalışmıyor muydu?" "Bunun çeşitli nedenleri vardır, hatta bazıları biyolojiktir de." Groll çayını yudumladı. Geceleri evde çalışması gerekirse çok çay içerdi. "Her şey insanın, maymun gibi tırnakları ile değil de elleri ile kavga etmesiyle başlar. Sadece küçük çocuklar kavga ederken karşısındakini ısırır. İnsanlar elleri ile kavga ettiği sürece, birbirlerini öldürmediler. Sonra bazı insanlar sopalar ve taşlarla kavga etmeğe karar verdiler. Bu silahlarla önce hayvanlara, sonra da birbirlerine hücum ettiler." Sigaranın külü, Groll'un kucağına düştü. Bunu görmedi bile. "Böylece insanların ilk silahları sopa ve taşlar oldu. Sonra her şey gelişti. Ok ve mızraktan, tüfeğe, uçak bombalarına, kıtalararası füzelere, mikrop bombaları ve basil zehirlerine ulaşıldı. Düşmanlar birbirlerine her geçen gün daha çok uzaklaşma fırsatını buldular."
Sayfa 529 - Altın Kitaplar _ 1973
İnsan dediğimiz varlık, neredeyse bir hayvan gibi yaşadığı karanlık bir geçmişten uygarlaşarak gelen, bu yüzden de bu hayvani doğayı hâlâ bir ölçüde içinde taşıyan bir mahlûk mudur? Yoksa insan yeryüzünde var olduğundan bu yana hep bir kültür içinde, bir topluluk içinde belirli göreneklere göre mi yaşamıştır? Yani aslında Batı düşüncesinin
Reklam
Çarpık ağzım, yamuk ellerim ve işe yaramaz bedenim yüzünden bütün dünyaya kırgındım. Çevremde normal ve kusursuz olan her şeye bakıyordum ve kendi kendime neden farklı olduğumu, neden diğer insanlarla aynı duygu, ihtiyaç ve duyarlılıklara sahipken, normal bir yaşam sürmemi engelleyen, hatta kendimi her gördüğümde midemin bulanmasına yol açan işe yaramaz bir bedene sahip olduğumu belki yüzüncü kez soruyordum. Dört gözle bekleyecek neyim vardı? Ayak parmaklarıyla resim yapan bir sakattan başka bir şey olmam mümkün müydü? İnsanların gözünde ayak parmaklarıyla resim yapıyor olmam müthiş bir şeydi ve bana şanslı olduğumu söylüyorlardı; evet, doğruydu, fark edilen bir çocuktum. Ama sol ayağımla resim yapmam nasıl bir fark yaratacaktı? Fark edilen biri olmamın ne faydası vardı? Ben fark edilen biri olmak istemiyordum, diğer insanlar gibi sıradan olmak istiyordum. Diğer insanların elleriyle yaptıklarını sol ayağımla yapmam insanlara harika geliyordu. Belki de öyleydi, bilmiyorum. Ellerimi kullanamadığım için ayaklarımı kullanıyordum; ama bu benim gurur duymamı veya eşsiz olmamı sağlamıyordu. Aslında sol ayağımı hiçbir zaman, çok iyi tanımadığım insanların yanında kullanmıyordum; çünkü bu kendimi aptal hem de beceriksiz hissetmeme neden oluyordu. Kendimi gösteri yapan bir maymun ya da fok balığı gibi hissediyordum.
Sayfa 87
"Vay biz maymun muymuşuz? Haşa sümme haşa!" bağırtılarına küfürler karıştırılarak kıyametler kopuyor. Dur behey kan dökücü insanoğlu! Maymunun bu işe erecek kadar aklı ve söz söylemesi olsa, bu akrabalığı kabul etmemek için senden önce o hayvan telaşa düşer.
Bazı cihetlerden ilerliyorsak da bazılarından da kıçın kıçın geri gidiyoruz, takındıkları medeni unvanına rağmen insanlar gittikçe vahşileşiyorlar...
İnsanlar tüm kavramları bir depodaki eşyalar gibi istif eder, yararlı, yarasız, karanlık, aydınlık, iyi ve kötü diye ayırırlar. Oysa sözgelimi balıklara yarayan deniz suyu, insana zararlıdır. Domuzlar çamurda yıkanırlar, onlar için çamur kirli değildir. İnsana kıyasla en güzel maymun çirkindir. Özgür bir insan için nimet olan kölelik, köle için azaptır. İnsanlar bunu hâlâ anlayamamışlardır. Eşyalara hep bir açıdan bakarlar. Karanlık olmasa aydınlığın, eğrilik olmasa doğruluğun da olamayacağını anlamazlar. Hastalık olmasaydı sağlığın değerini nereden bileceklerdi? Çalışmak olmasaydı, dinlenmenin tadı olur muydu? Aydınlıkla karanlık, doğrulukla eğrilik, ölümle doğum, sonla başlangıç olduğu gibi, başlangıç da sondur. Buzun ölmesi, suyun doğmasıdır, suyun ölümü de buharın doğuşudur. Biz hem varız, hem yokuz, her an değişiriz.
Reklam
107 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.