Dicle & Fırat..! (;)
Dicle Nehri, Cizre, Musul-Ninova, Samarra, Ur, Bagdat'ı ziyaret ederek Basra'nın aşağılarında, Fırat Nehri'yle birlikte denize dökülmektedir. Yaklaşık yüz kilometre batımızdan aşagılara doğru akmakta olan Fırat Nehri ise Suriye topraklanndan geçip Babil'e ulaştıktan son­ra Dicle'yle aynı kaderi paylaşmaktadır. Çoğu Diyarbakır'a benzeyen Mezopotamya'nın en önemli şehirleri genellikle bu iki nehrin civarındadır( Ancak bu iki kadim nehrin sosyal, si­yasal, kültürel etkisi, sadece Mezopotamya'yla sınırlı değil, Beyrut'tan Tahran'a kadar tüm Ortadoğu'yu kapsamaktadır. Tüm bölgedeki şehirlerin kaderi, sanki nehirlerle söz birliği etmiş gibi aynı: Diyarbakır, Hama, Humus ve Halep'ten Bağ­dat, Tahran, Isfahan ve Kabil'e kadar öteki şehirlerin de aynasıdır. Diyarbakır'ın makus kaderi, onların da kaderidir.
-Ömer, sen Semerkant'ta bilinmeyen bir isim değilsin. Genç yaşına karşın, bilgin şimdiden dillere destan oldu, başarıların medreselerde anlatılıyor. İbn Sina'nın hacimli bir eserini Isfahan'da yedi kez okuduktan sonra, Nişapur'a döndüğün de tek bir sözcük bile atlamadan ezbere tekrarladığın doğru değil mi?
Sayfa 23
Reklam
"Ömer, sen Semerkant'ta bilinmeyen bir isim değilsin. Genç yaşına karşın, bilgin şimdiden dillere destan oldu, başarıların medreselerde anlatılıyor. İbn Sina'nın hacimli bir eserini Isfahan'da yedi kez okuduktan sonra, Nişapur'a döndüğünde tek bir sözcük bile atlamadan ezbere tekrarladığın doğru değil mi?"...
Sayfa 23 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Havada ilkbahar kokusu var. Yakıcı yazdan önce çok kısa olan baharının en ihtişamlı zamanı. Sanki birkaç gün içinde bütün çiçeklerini ve kokusunu vererek hayat kaynaklarını tüketmekte acele eden İsfahan güllerinin çılgınca açma mevsimi.
Sayfa 124
Bu Kitabı Gözümde Şuan Değerli Kılan Şey Tek Şu Satırlar
Daha önce gelişimde olduğu gibi yine nezaketle kabul edildim. Yerdeki kıymetli ipek halılar ve başlarındaki doğu usulü küçük kuzu derisinden kalpaklar olmasa Avrupa' da bulunduğumu sanacağım. Ne yazık ve ne yanlış bir zevk! Bu taklitçiliği Hotantolar veya Kafriler yapmış olsa anlayacağım. Ama acem veya Arapların, Hintli veya Japonların, her türlü incelikte bizi asırlarca geçmiş ve kendilerine has bir sanatı, mimarisi, kumaşları ve kıyafetleri olduğu halde bizi taklit etmeye tenezzül etmelerini bir türlü anlayamıyorum
Sayfa 182
Acemlerin yas gününün sonuna daha bir gün var. Yarın Hazreti Ali' nin şehit edildiği gündür. Onun için köyde heyecan doruklarda. Meydandaki toprak caminin yanında yüz kadar insan bir dervişin önünde halka oluşturarak çömelmişler. Dervişin yanık ağıtını dinleyerek inliyorlar ve göğüslerini dövüyorlar. Omuzları ve sol memeleri çırılçıplak. O kadar hızlı vuruyorlar ki derileri kabarıyor, kan akıyor. Dinledikleri ihtiyar derviş şimdi de şehit olmuş peygamberlerin hikâyelerini anlatıyor. Dinleyicilerde hikâyenin en acıklı yerinde ağlayarak ve haykırarak üzüntülerini dışa vuruyorlar. Deli bakışlı ihtiyar derviş gittikçe heyecanlanıyor ve müezzinler gibi yüksek sesle mersiye okumaya başlıyor. Dolayısıyla çıplak göğüslere vurulan darbeler iki kat daha şiddetleniyor. Bütün hayalet kadınlar yakındaki damlara çıkmış, yıkık duvarları ve terasları kaplamışlar. Erkeklerin yerde oluşturduğu halka, yan yana diziliyor ve durdukları yerde sıçrayıp tepinerek dehşetli bir ayine başlıyor. Birdenbire top haine gelecek şekilde birbirlerine sarılıyorlar. Her biri yanındakinin sol kolunu tutuyor, sağ eliyle de artan bir şiddetle göğsünü dövmeye devam ediyor. Birbirlerine karışan bu vücutlarından acı haykırışlar, boğuk hırıltılar çıkıyor. Ter ve kan damlaları kızıl gövdeler üzerine akıyor. Tepinmelerden dolayı topraktan tozlar kalıyor ve güneşin yaktığı bu yeri bir toz bulutu kaplıyor.
Sayfa 105
Reklam
37 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.