"Bizi çocukluğumuz ve muhtemelen sonrası boyunca en çok etkilemiş şey de 'iyi çocuk/evlat' olup, maruz kaldığımız muamele karşısında hiçbir şey yapmamış olmak. Bu süre ne kadar uzarsa, yani ne kadar çok kötü muameleyi ne kadar zaman boyun eğerek çekersek o kadar derinden yaralanıyoruz ve sonra bunun etkisini atlatmak o kadar uzun ve zor oluyor. İşte bu yüzden, çocuğun merkezine, sınırlarına saygı gösterilmesi, kendisini ve sınırlarını savunması, karşı çıkması, hayır diyebilmesi, öfkelenebilmesi gibi merkezini destekleyecek konularda teşvik edilmesi, çocuğun/yetişkinin bunlardan dolayı suçluluk duymaması çok önemli."
Sayfa 131Kitabı okudu
Kudüslü Çocuğun Vasiyeti
Bu vasiyeti yazmak nerden aklıma geldi bilmiyorum. Muhammed Dürre'nin okul yolunda terör devleti israil askerleri tarafından haince öldürülmesinden sonra, korkup okuldan almıştı annem beni, o günden beri hiç birşey yazmadım. Oysa okula gitmeyi, okuyup pilot olmayı o kadar çok istiyordumki! .. Okulu bıraktıktan ve göğümüzü annemin 'duman
Reklam
söyleyecek çok şeyim varmış. ama bunlar devasa şeyler. gerçekten içimdekileri anlatacak bir yol bulamıyorum. sanırım, bazen tüm kainat, tüm hayat, her şey içimde yer etmiş, haykırarak onları anlatmamı istiyorlar. bunun ne kadar büyük olduğunu hissediyorum, ama konuşmak istediğim zaman küçük bir çocuk gibi kekeliyorum. duyguları ve heyecanları, konuşarak ya da yazarak ifade etmek zor iş. yüce bir iş. bakın, yüzümü otların arasına gömüyorum, burun deliklerime çektiğim nefes bile içimi binlerce düşünce ve hayalle ürpertiyor. çektiğim nefes, evrenin nefesi. şarkı söyleyip kahkaha atmayı iyi bilirim; başarıyı ve acıyı, savaşı ve ölümü. otların kokusu da beynimde birçok düşü canlandırıyor. bunları size ve tüm dünyaya anlatmak isterdim. ama nasıl anlatabilirim? dilim bağlı sanki. biraz önce otların beni nasıl etkilediğini betimlemeye çalıştım. ama başaramadım. acemi bir konuşmayla biraz ima etmekle yetindim yalnızca. kelimelerim bana bile karmaşık geliyor. buna rağmen, anlatabilme arzusuyla dolup taşıyorum. ah ki ne ah...
Annenin çektiği hiçbir eziyet çocuğa herhangi türde bir zarar vermesini meşru, mazur kılamaz, hafifletici neden sayılamaz. Bir şeyin çocuğa zarar verdiği açıksa, anne olduktan sonra o şeyi yapma/ma/nın ne kadar zor olduğunu fark ederseniz edin, gerekçeniz ne olursa olsun, o şey hâlâ çocuk için zararlıdır ve önemli olan gerçek de budur. Unutmayalım ki çocuklarımız bizi doğurmadılar, hatta doğurulmayı da bizden onlar talep etmediler; onları istek ve iradeleri dışında dünyaya getiren bizleriz
Konuşmaktan kaçmayın. Kendinizi ve duygularınızı anlatmaktan bıkmayın. Eşinizin, sizin söylemediniz şeyleri anlamak için özel güçleri olmadığını unutmayın. Şaşırdığınız, anlam veremediğiniz her olayda empati yapın. Kendinizi onun yerine koyun, ne hissettiğini anlamaya çalışın. Ben değişmem işine gelirse efeliğini bi kenara bırakın. Evlilikte değişmek, gelişmek elzemdir. Sevginizi sadece dil ile değil davranış ile de gösterebilirsiniz. Bu bazen hediye almak olur, bazen takdir etmek olur, bazen de kocaman bir sarılma olur. Severken beklemeden sevin. Verdiğiniz her sevgiyi ama o bana yapmıyor diye ya da sizin istediğiniz gibi yapamıyor diye vermekten vazgeçmeyin. Zor anlarınızda iki seçenekten birini seçmek zorunda kalırsanız, siz mutlaka pozitif olanı seçin. Seçenekleriniz sadece güzel ve iyi niyetin ürünü olsun. Zor zamanlarınızda pozitif olanı seçmek nefsinize o an için zor gelse de sonrasında gelen güzellik ve kolaylık hepsini unutturacak. Düşünce kalitenizin oranı hayat kalitenizin oranı ile paralellikte seyreder. İçinizdeki çocuğu sevmeden dışınızdaki kimseyi sevemezsiniz, içinizdeki çocuk mutlu olmadan da dışarıdaki kimseyi mutlu edemezsiniz. Hayata öğrenme açlığı ile bakarsanız, bir karınca bile hål dili ile size çok şey anlatabilir. Eşinizin hâl dilini takip edin. Yaşam kalitenizi yükseltmek için, sorumluluklarınızı aksatmadan yapmaya çalışın.
Annelerin büyük çoğunluğu "süt" verebilmektedir ama pek azı "bal"da ekleyebilir. Annenin bal verebilme yetisine sahip olabilmesi için sadece "iyi anne" olması yetmez, mutlu bir kişi de olmalıdır. Bu noktaya erişen annelerin sayısı pek yüksek değildir. Annenin çocuk üzerindeki etkisi pek abartılmış sayılmaz. Annenin yaşamaya olan tutkusu, huzursuzluğu gibi bulaşıcıdır. Her iki tutumda çocuğun tüm kişiliği üzerinde derin etkilere sahiptir. Gerçekten çocuklar - ve yetişkinler - arasında, sadece "süt" emenlerle "süt ve balı" beraberce alanları birbirinden ayırmak hiç de zor değildir.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.