Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Devlet teslim olmuş, Paşa teslim olmamıştı. Mütarekeden sonra yetmiş iki gün dayandı. Böylece tarihe Medine müdafii çöl kaplanı diye geçti. Evet tarih galibiyetleri yazdığı gibi şanlı müfafalarıda yazar. Plevne müdafii Gazi Osman Paşa gibi.
Sayfa 92 - Dergah Yayınları 1. Baskı Ekim 2017Kitabı okudu
"Cehalet öylesine almış yürümüş ki, devletimizin tarihini bilen gitgide azalıyor. Bu şanlı tarihi bilmek şöyle dursun, bu tarihin ne zaman başladığı da bir mesele halini almaya başlamış. Kabaca ikiye ayrılıyorlar. Bir ki Ertuğrul Gâzi-Osman Gazi arasında gezinirken, bir kısmı sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş tarihini yani 1923'ü kabul ediyor. Sanıyorum iki taraf arasında henüz büsbütün gün ışığına çıkmamış bir kavga var."
Sayfa 349Kitabı okudu
Reklam
9 Eylül 1922 İzmir
5 Eylül 1922'de Hindistan Merkez Hilafet Komitesi başkanı Chotani, Türkiye'nin Paris temsilcisi Ferit (Tek) Bey'e şu telgrafı gönderdi: ''Yunan ordularına karşı kazandıkları parlak ve şanlı zaferden dolayı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleriyle muzaffer ordusunu Hindistan Hilafet Merkez Komitesi'nin, bütün Hindistan'ın ve özellikle Müslümanların en içten tebriklerini iletmenizi dilerim. 8 Eylül'e rastlayan Cuma günü bütün Hindistan'da bir ibadet günü sayılacak ve Ankara hükümetinin tam zafer kazanması ve tüm insan haklarını ayaklar altına alarak savunmasız Türk halkına zulümler yapmış olan Yunanlıları toptan kovması için dua edilecektir.'' Gerçekten de 8 Eylül 1922'de Hindistan'da Cuma namazından sonra Türk ordularının zaferi için dualar edildi. 9 Eylül 1922'de İzmir kurtarıldı.
Sayfa 47
Sola, sağa, İslamcı ya da milliyetçi kanallara bizi taşıyan neydi? Üç aşağı beş yukarı bu coğrafyanın değerleri ile mücezzehdik. Cumaya duyarlıydık, Ramazanda ağzımıza bir şey sokmazdık, şanlı tarih kitapları elimizden düşmezdi, Battal Gazi filmlerini iple çekerdik. Aynı şarkıları dinler, aynı türküleri mırıldanırdık. Neler oluyordu bize? Sahiden neler oluyordu?
Halk
Zehra onun kimi zaman “millet” kimi zaman “halk” dedi­ğini fark etmişti. Ciddileşip de Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal ya da adını taşımaktan büyük gurur duyduğu Yunus Emre gibi büyükleri andığı zaman “halk” derdi, “büyük bir halk.” Hatta işin içine Ahmed-i Hani’yi, Ciğerhun’u, Feqiye Teyran’ı, Gomidas’ı da katarak “halkların büyüklüğünden” söz ederdi. Alay edeceği zaman da “millet böyle istiyor” derdi. Ona gö­re baştakiler halka, millet demeye başladığı zaman hapı yutmuştuk zaten. Cumhuriyet Halk Fırkası adının çok bilinçli seçildiğini söylüyor ama sonra hemen bu kadar ciddiyetin yettiğine inanarak başlıyordu komikliklerini sıralamaya. Bölünmez vatanımızın her bir köşesi cennet, milletimizin her bireyi kahramandı. Zaten kahraman, şerefli, gazi vesaire adını taşıyan birçok şehir de bunu ispatlamıyor muydu? Niye elin oğlu “Manchester the hero” demiyordu da, biz “Kahramanmaraş” diyorduk bakalım? Paris niye Gazi değildi? Milano’ya niçin “Şerefli Milano” demiyorlar ya da Madrid’e “Şanlı Madrid” adını koymuyorlardı? Çünkü Türklerin şehirleri dışında hiçbir şehir gazi, kahraman, şanlı, şerefli olamazdı da ondan.
Reklam
Gazi
Arkasında olmasaydı şanlı bir mazi Bu milletten çıkar mıydı bir büyük “GAZİ”? Kara toprak yine bizden gıda almasa Kalır mıydı aramızda türe yasa? Mazi bizim atamızdır, toprak anamız, Biri bizi yetiştirir, biri verir hız. Bu toprağa nasıl dersin kara bir ölü Ki bağrında bütün şanlı ecdat gömülü.
Sayfa 23 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
396 öğeden 381 ile 390 arasındakiler gösteriliyor.