Zamanda geçmişe gidip dedeniz daha anneannenizle tanışmamışken dedenizi öldürürseniz, anneniz asla doğmazdı, tabii sizde doğmazdınız. Ama siz doğmazsanız, dedenizi öldüremezsiniz ve böylece dedeniz anneannenizle tanışabilir, o zaman da siz doğarsınız, zamanda geri giderek dedenizi öldürürsünüz, vs. Bu sav kendisiyle çelişen bir kısırdöngü içinde sonsuza kadar gider. Görünüşe bakılırsa dedenizi öldüremezsiniz, çünkü böyle bir işe kalkışmak için varolmanız gerekir.
Eğer 100 ışık yılını katetmek 2 gün sürecekse vardığınızda sadece 2 gün yaşlanmış olacaksınız. Fakat unutmayın, zamanın Dünya’daki geçişine oranla sizin zamanınız çok daha yavaş geçiyor. Dünyadakilere soracak olursanız, ışık hızına yakın bir hızla gitsenizde katetmeniz gereken 100 ışık yılı mesafe var, bu yüzden yolculuğunuz da 100 yıl sürecek.Yani sizin “iki uzay gemisi günü”, 100 “Dünya yılı”na eşit. Daha da kötüsü, vardığınızda Dünya’ya bir ışık sinyali gönderirseniz, varması 100 yıl sürecek. Dolayısıyla Dünya’dakiler sağ salim vardığınızı, siz yolculuğa çıktıktan en erken 200 yıl sonra öğrenebilecekler.
Dünya'da hayatın nasıl başladığıni araştıran laboratuvar çalışmalarına hız verildi. Eğer bu gezegende hayatın ortaya çıkışı çok "kolay" olduysa, başka gezegenlerde de bulunması olasılığı yükselecektir.
.
.
.
İLAVE OKUR GÖRÜŞÜ : Dünya'da kimyasal yaşamın, yerini organik yaşama bırakması konusu 2020 yılı itibariyle henüz çözülmemiştir... Bu gezegende yaşam sayısız zor ihtimalin bir araya gelmesiyle oluşmuştur...
.
Abiyogenez - Biyogenez konuları ayrı ayrı çözüme kavuşmuşken bu geçiş henüz gizemini koruyor.
.
TAVSİYEM : Jim Al-Khalili'nin editörlüğünü yaptığı, içeriğinde kozmologtan astrofizikçiye, jeologtan kimyagere 15 i geçik bilim insanının en güncel araştırmalarını kaleme aldığı "UZAYLILAR" adlı kitabında detaylar tüm insanlık için basit bir şekilde derlenmiştir.
Bitkilerdeki fotosentezi, kendi hücrelerimizde gerçekleşen solunum (gıdaların yakılması) olayıyla karşılaştırdığınızda, hayvanlarla bitkilerin özde o kadar da farklı olmadığını görürsünüz. Aramızdaki esas ayrım, yaşamın temel yapı taşlarını nereden elde ettiğimizdedir. Onların da bizim de karbona ihtiyacımız var. Ancak bitkiler karbonu havadan alırken, biz organik kaynakları, mesela bitkilerin kendisini kullanıyoruz. Onların da bizim de biyomoleküllerin yapımı için elektronlara ihtiyacımız var. Ancak biz elektron yakalamak için organik molekülleri yakıyoruz, bitkilerse elektronlarını tutmak için suyu yakıyor. Ve onların da bizim de enerjiye ihtiyacımız var. Biz enerjiyi, gıdalardan gelen yüksek enerjili elektronları solunum sürecinde enerji tepelerinden aşağı doğru koşturarak elde ederken, bitkiler güneşin fotonlarını yakalar. Bu işlemlerin her biri, kuantum kurallarına göre işleyen temel parçacıkların hareketiyle gerçekleşir. Görünüşe göre yaşamın, yoluna devam edebilmek için kuantum süreçlerinden yararlanması gerekiyor.