Vardapet ikide bir öksürerek çakmağını ve kavını çıkarıp bir çırayı tutuşturdu. Barut fıçılarına giden fitile doğru sürünerek ilerledi ve yaktı. Bir talih eseri, tam bu sırada öksürdüğü anda, yıllardır göğsünde duran taş ağzından fırlayıverdi. Onca yıldır sinesinde sakladığı bu taşı alan Vardapet, kıvılcımlar saçarak yanan fitilin ışığında, bunun fındık büyüklüğünde bir elmas olduğunu gördü. Yegâne ışık kaynağı olan fitilin ışık kaynağıyla birlikte sürünerek ilerleyip, yıllarca göğsünde taşıdığı bu hazineyi inceledi. Emin olmak için kuşağından bir ayna çıkarıp camı bile çizdi. Tahmini doğruydu: Su içinde 80.000 altın eden bir elmastı bu. Fitilin ateşi barut fıçılarına yaklaşana kadar elmastan gözlerini ayıramadı. Aklına İncil'den birtakım sözler geldi. Ateş, ana barut fıçısına tırmanırken bu değerli taşı son bir kez görmek için kıvılcımlara iyice yaklaştırdı. Fitilin ateşi fıçının deliğinden içeri girince bu hazinenin pırıltıları da kayboldu.
Sayfa 81
"Maniler halk kadınının fikir ve his oyalarıdır; çoğu el ve gergef işlerimiz kadar marifetli, sevimli, nazlı, ve orijinal eserlerdir; şiirlerdir. Az sözle çok şey anlatan, dört satırla göz önünde bir levha çizen, gönül âleminden haber veren manilerin değeri büyüktür. Bir misâl: Gök güvercin olayım Gergefine konayım Avcı çeker vurursa Dizlerinde öleyim Manilerde kuşlar, çiçekler, yemişler, altın tas, gümüş kemer, sırmalı çevre, ipek kuşak, ibrişim püskül, dağ ve pınar başı, dumanlı dağlar, mor menekşe, penbe sümbül, söğüt dalı, gül yaprağı gibi güzel şeyler çokça tekrarlanarak şiire hoş bir ustalıkla rayiha, tat, ışık, cilâ, derinlik ve temizlik verilir. Dil bakımından olduğu kadar hissilik cihetinden de hayran kaldığım manilerden yarım bir misalle bahsi keseceğim. Daha güzelini ancak dahi şairler söylemiştir Bülbül yuvada inler Susar, kalbini dinler."
Sayfa 41 - İnkilâp KitapeviKitabı okudu
Reklam
soğuk anların çarçabuk geçişinde vahşi gözlerin suskunlukla duvar örüyor etrafıma kaçıyorum senden yol sapaklarında kırları yıldız tozunda görebileyim diye ışık pınarlarının suyunda yıkanayım diye sıcak yaz günlerinin ebruli sisinde eteğimi yabani zambaklarla doldurayım diye köy evlerinin damından horoz seslerini duyayım diye kaçıyorum senden
" Güneş doğmuştu. Altın renkli serin bir ışık yağmuru, örümcek ağlarının üzerine boşalmış, sabahleyin pırlanta sergisi gibi parlayan bu milyonlarca çiy tanesini sanki altın yuvarlakçıklara dönüştürmüştü. "
yürek bulmak ve gürültü yapmak her şey renk hareket patlama ışık yaşam güneşin pencerelerinde çiçekleniyor ağzım da eriyen güneşin olgunlaştım ve yarısaydam düştüm sokağa konuşuyorsun, ahbap gözlerimi açmayı bilmiyor muyum? altın ağız söz konusu şiir
beş bucakta
1130. 526 — KÂRÛN: Mûsâ aleyhisselâmın ümmetinden ve akrabâsından idi. Ondan kimyâ öğrenerek, çok mal mülk sâhibi oldu. (Tevrât)ı pek iyi okurdu. Fakîr iken iyi huylu idi. Zengin olunca kibrli oldu. Emr olunan zekâtı vermedi. Mûsâ benimle zinâ etdi demesi için bir kadına iki kese altın verdi. Kadın, herkesin arasında, Allahdan korkarak doğruyu söyledi. Kârûn, bütün malı ile yere batdı. 64.
Sayfa 1126 - Hakikat KitabeviKitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.