"Bebek,neden başkaları arabaları ile bize çarpmaya çalışıyorlar?"
"Çünkü mutsuzlar ve mutsuz insanlar acı vermeyi severler,annem."
"Mutlu insan yok mu?"
"Mutluymuş gibi yapan çok insan var."
“İlk başta ayrılık yoktu. Bebek, annesinin göğsüne, karyolasına veya bir duvara dokunduğunda tüm bunlar tek bir duygu akışının parçaları gibi görünürdü. Ancak her bebek çok geçmeden kendinden başka bir şeyin olduğunu farkeder; dış dünyanın. Ego, “bu benim, bu ben değilim” der. Sonra yavaş yavaş bazı şeyler ‘Ben’ ile özdeşleştirilmeye başlanır; benim annem, benim oyuncaklarım, benim açlığım, benim acım, benim yatağım. Tercihler çoğaldıkça ben olmayan bir dünya ortaya çıkar; benim olmayan anne, benim olmayan oyuncaklar vb.
Yaşlıların, hastaların odasındaki saat sesleri niye böyle baskın çıkardı bütün seslere? Bir de bebek odalarında. Hayatın başlangıcında ve sonunda zamanın değiştirme gücü daha yüksektir, demeye mi getiriyordu bu tıkırtılar?
"Başka bir kadın nasıl sevilebilir?" ile küçük bir kızın "Babam neden annemi benden daha çok seviyor?" soruları arasındaki benzerliği fark etmek çok güç olmasa gerek. (En nihayetinde yatağını benimle değil onunla paylaşıyor ve onunla benim yaramazlıklarım hakkında konuşurken benimle onunkileri konuşmuyor.) Babam onda ne görüyor? Annem babama benim ona veremediğim neyi veriyor olabilir? Bebek, en klasik cevaplardan biridir ve küçük kız çocuklarının oyuncak bebeklere ilgisini en azından kısmen açıklayabilir: Oyuncak bebekleri, biricik babalarıyla birlikte yaptıkları bebekler olarak hayal ederler.