Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Büyük kadınlar da oluş süreçlerinde büyük mihnetlere maruz kalırlar. Kimi içerden, kimi dışardan engellenir fakat onlar engellendikçe “ben”lerinden kurtulur, hürleşir, devleşir, deniz feneri gibi rotasını kaybedenlere yol ve yön gösterirler...
O maral, kölesi uygarlığımın O maral nihandır,dokunur bana Orda,bir ummanın dudaklarında O muhibbi gemilerden yayılan Segah bir yalnızlık fırtınasıdır Kaptanların ölümüne son ağıt Son deniz feneri aydınlığında Kapanıp kalmışım,göçemiyorum
Reklam
Ben kaptan değilim, anlamam gemileri gizli bir ummanın gelgitlerinden İniltiler vurur sahillerime Deniz feneri değilim
Kendisi olabiliyor, kendisiyle kalabiliyordu. Şu sıralar da sık sık bu ihtiyacı duyuyordu -düşünmek ihtiyacını; aslında düşünmek bile değil. Konuşmamak; yalnız olmak. Yayılan,ışıldayan, sesli ne varsa, tüm oluşlar ve tüm davranışlar buharlaşıyordu; insan bir ağırbaşlılık duygusuyla kendisi olana,başkalarının göremediği yarık biçiminde karanlık bir öz halinde kalana kadar çekip küçülüyordu. Hala örgü örmeye devam etmesine ve dimdik oturmasına rağmen o anda kendi varlığını böyle hissediyordu, artık tüm bağlarını silkeleyip atmış olan bu benlik en tuhaf maceralar için özgürdü.
Yarı gönülsüz, yarı isteksiz. Niye hep böyle çekiliyor ve hayattan uzaklaştırılıyordu
Bazı insanlar vardır ki gönülleri denizler kadar geniştir. Denizler nasıl içine atılan ufak tefek pislikle bulanmazsa bunlar da münasebetsiz hareketlerle karşılaşınca birdenbire hiddetlenip bulanmazlar. İçi daralan onlara koşar, onlarla konuşan ferahlar. Onlar bir deniz feneri gibidirler; darlıktaki genişlikleri bulur ve gösterirler.
Reklam
Boşver dedim.Arsızdım. Dağıtmazsam, toparlayamazdım. Dağıtmaya çalıştığım tarafım, dipte bir yerlerde, sislerin arasına gizlenmiş bir deniz feneri gibi uzak sessiz sedasız çakıp dönüyordu.
Şaşkınlık yaratan altın saçlar ve yüzler değildi. Aelin'in başının üzerine kaldırdığı elinde gezinen alev ve üçüne arbaletlerini doğrultan askerlere 'Tapınağımadan defolup gidin,' demesiydi. Askerler gözlerini kırptılar. Aelin'in saçının tepeisnde ateşten bir taç belirince askerlerin arkasında duran bir şehir sakini ağlamaya başladı. Aelin'in başını çevreleyen ateş kuvvetlenip karanlıkta bir deniz feneri gibi parladı. İşte Aelin oradaydı; ateşten bir taçla, çöken geceye karşı bir kale gibi.
Sayfa 150Kitabı okudu
Nesneler böyle ellerini uzatıp insanı yakalayabilirler miydi; kılıç kesebilir miydi; yumruk sıkabilir miydi? Hiç güvenlik yok muydu? Dünyanın nasıl işlediğini ezberden öğrenemez miydi insan? Hiçbir kılavuz, hiçbir sığınak yok muydu, her şey bir mucize, bir kulenin tepesinden aşağı atlamak mıydı? Yaşlılar için bile hayat böyle bir şey olabilir miydi - şaşırtıcı, beklenmedik bilinmez? Bir an ona öyle geldi ki, ikisi birden kalksa, şimdi, şu çimenlikte, hayat niye bu kadar kısa, niye bu kadar açıklanamaz diye sertçe sorsa, bir açıklama talep etse, kendilerinden hiçbir şey saklanmaması gereken tam donanımlı iki insan olarak sorsalar, o zaman güzellik açılıp yayılacak, o boşluk dolacak, o anlamsız süslemeler bir şekle girecekti; yeterince yüksek sesle bağırırlarsa, Mrs. Ramsay geri dönecekti. Yüksek sesle "Mrs. Ramsay!" dedi, "Mrs. Ramsay!" Yanaklarından aşağı gözyaşları süzülüyordu.
Sayfa 186 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, çev. Sevda Çalışkan, 18. Basım 2024Kitabı okudu
- nasıl "sen" de "ben" de "o" da geçip gidiyoruz; hiçbir şey kalmıyor; her şey değişiyor; sözcükler hariç, resimler hariç.
Sayfa 185 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, çev. Sevda Çalışkan, 18. Basım 2024Kitabı okudu
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.