Alıntı_12
Türkiye, küreselleşmeye en hızlı giren gelişme yolundaki ekonomilerden birisi oldu. Bunun temel adımlar arasında 1980'ler de başlayan serbestleşme hareketleri, konvertibiliteye geçiş, piya sa düzeninin yaygınlaştırılması gibi adımlar önemli yer tutuyor. Türkiye, öteden beri aralarında olmayı hedeflediği Batı dünyasına, ekonomi alanındaki bu adımları 2001 krizi sonrasındaki iktidar değişimiyle askerin geri çekilmesi ve sivil güçlerin egemen olması hamlesiyle tamamlayacağı izlenimini verdi. Batı dünyasıı, Türkiye'deki bu girişimleri demokrasinin pekiştirilmesi olarak gördü ve destekledi. 2004 yılında Avrupa Birliği, o zamana kadar ayak sürüdüğü ilişkileri hızlandırma kararı alarak Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlatma kararını onayladı. Ne var ki zaman ilerledikçe Türkiye'deki hareketin demokrasiyle o kadar da ilgisi olmadığı, askerin gücünün zayıflatılmasının din destekli bir ahbap çavuş kapitalizmini ve ahbap çavuş demokrasisini pekiştirmek için altyapı oluşturmaya yönelik olduğu yolunda Batı'da kuşkular uyanmaya başladı. Bu kuşkuların artmasıyla birlikte Avrupa Birliği, Türkiye'nin üyeliği meselesini geciktirmeye yöneldi. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, iki yüzyıldan beri aralarına girmeye çalıştığı Avrupalı ülkelerle tarihinin en kötü ilişki döne mine girmiş görünüyor. Özetle söylemek gerekirse bugünkü görünümüyle Türkiye, küreselleşmeyle aynı yönde hızlı başlamış göründüğü koşuda farklı bir yola sapmış bir atlet görünümü sergiliyor.
Sayfa 73 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Donanım. Bilgi. Bilgi harmanlamaları ve medeniyetimizin jeokültürel zemini
Bu bilgi harmanlamasının çeper coğrafyasını kontrolü altında tutan ülkemiz bu zihniyet dönüşümünden doğrudan etkilenmiştir. Bu dönüşüm sürecinde siyasi/askeri yüzleşme ile kültürel/zihni gelişimin birlikte seyretmesinin oluşturduğu psikolojik gerilim, modernleşme serüvenimizinde ana karakteristiğini oluşturmuştur. 19 ve 20 yüzyıllar siyasi ve
Sayfa 144Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı’nın “nizam-âlem”inden Cumhuriyet’in “ulus devlet”ine geçiş sürecinde yaşanan ölçek küçülmesi, geleneksel siyaset ontolojisinin yeniden inşa edilmesini zorunlu kılmıştır. Bu ölçek küçülmesi, basit manada toprak kaybından ibaret değildir; tersine milletin sahip olduğu bir mefkurenin, hafızanın, jeopolitik tasavvurun ve siyasi ufkun köklü bir şekilde değişmesini ifade etmektedir. Bu değişimim yol açtığı sarsıntı, son Osmanlı ve ilk Cumhuriyet nesilleri arasında yeni ve zor bir politik psikolojinin doğmasına neden olmuştur. Neticede ihtişamlı ama kaybedilen bir tarih ile yeni ama belirsiz bir gelecek arasında sıkışıp kalan nesiller, ne kendileri kalabildiler ne de batılı olabildiler.
1944-1947 TÜRKÇÜLÜK DAVALARI: BAŞLICA KARABASAN OLAYLARI* Necmettin Sefercioğlu Karabasanlar döneminin olayları; Türkçü Hüseyin Nihal Atsız ile komünist Sabahattin Ali (Alı) arasındaki bir "hakâret davası”nın Ankara'da görüldüğü 3 Mayıs 1944 günü yapılan gençlik yürüyüşü ile başladı. O gün, duruşma salonu uygun büyüklükte olmadığı
İnönü, 1945'te Türkiye'nin siyaseten temelden değişeceği yeni bir döneme girdiğini duyurdu. 1945'ten 1950'ye uzanan sonraki beş yıl içinde ise, CHP genel başkanı ve Türkiye Devleti'nin cumhurbaşkanı olarak, bugün hâlâ yürürlükte olan çoğulcu ve çok partili sisteme geçiş sürecinde Türkiye'ye yön verdi. Bu, İnönü ile CHP'nin en kalıcı başarısı ve Türk halkına verdikleri en yararlı hizmet oldu.
Sayfa 67 - timaş yayınlarıKitabı okudu
Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu gibi araştırma merkezleri kurulmuş ve bunlar cömertçe finanse edilmiştir. Bu kurumların 1930'larda ortaya attıkları Türk tarih ve Türk dil tezlerini burada tartışmanın bir anlamı yoktur. Türkleri ırk açısından Hititlere ve Sümerlere bağlayan bu tezler zaten daha sonra terkedilmiş ve hatta özellikle Avrupa'da alay konusu olmuştur. Işin ilginç yönü, bu tezlerin kökeninin bizzat Avrupa'da bulunuşudur. Bu savlar, Aydınlanma Çağının yarattığı bir çok olumlu düşünce yanında pek olumsuz bir fikir geleneğinin, ırkçılığın uzantısıdır.
Sayfa 16 - belge yayınları
Reklam
47 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.