Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Piyasa ekonomisine geçiş dönemi (1980-2001)
Bu dönemde iki büyük ekonomik kriz yaşandı 1994 krizi ve 2001 krizi. ... Dönemin en başarısız olduğu konu fiyat istikrarı konusudur.
Sayfa 148Kitabı okudu
Savaş dönemi, Cumhuriyetin köylülere olan davranışının Osmanlılarınkinden görece daha sömürgen olduğunu ortaya koymuştu.
Sayfa 53 - belge yayınları
Reklam
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Avrupa'da iki savaş arası döneme benzeyen bir faşist seferberliğin bütün geleneksel bileşenlerine dayalı bir hareketi örgütlendirmeye uğraşıyordu. Yandaşlarını çoğunlukla kasabalardaki genç kuşaklardan - hızlı dönüşüm içinde bulunan bir toplumun sunduğu olanakları farkında oldukları hålde, hüsrana uğramış ve lumpenleşmiş gençlerden- devşiriyordu. İçlerinden yalnız % 10'unun üniversiteye giriş sınavlarını kazandığı, her yıl liselerden mezun olan çeyrek milyon genç, yeni üyeler kazanmak için neredeyse tükenmez bir kaynaktı. MHP, bunların yüreğindeki küskünlüğü militarizme, ırkçı seçkinciliğe, komünizm aleyhtarlığına, ve güçlü devlete tapınmaya dayalı bir söylem aracılığıyla saldırgan bir seferberliğe dönüştürmek teydi.
Sayfa 70 - belge yayınları
IT(İttihat Terakki) hükümetlerince başlatılıp savaştan sonra CHP tarafından sürdürülen çağdaşlaşma, ne köylüleri, ne de kentsel aşağı tabakalarla küçük burjuvaziyi özgür kılan bir siyasal katılımın yasal çerçevesini kurmuştu. CHP'li seçkinler, ulusal politikada olsun, bir piyasa toplumunda olsun, katılım mekanizmaları sağlamaksızın kitlelerin siyasal ve iktisadi özlemlerini tek yanlı olarak yönlendirebileceklerini düşlüyorlardı. Temel bakış açıları Osmanlı yönetici seçkinlerininkiyle aynıydı: Devlet, yönetilenlerden kopuk kalacak, belirli tabaklara uzlaşma korkusu duymadan ihsanlar dağıtacak, yanaşma grupları arama zahmetine katlanmayacaktı.
Sayfa 49 - belge yayınları
Profesör Alexander Rustow'a göre, Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş sürecinde Mustafa Kemal'in oynadığı rol, Max Weber'in terimiyle karizmatik niteliktir. Karizma nedir, Atatürk'ün karizması nerden geliyor? Karizma kilise tabiridir. Weber, onu kilise termolojisinden almıştır. "Karizma" yanılmaz, yanılması mümkün olmayan bir tiptir. Bir nevi bizde gökteki takım yıldızlarının güçlendirdiği "sahipkıran" gibidir. Bizdeki avam arası "karizma" deyimi ise kepaze bir sapmadan ibaret. Terim tutumuştur; karizmanız var, size çok itimat edilir, karizmanız var, önderlik yaparsınız
Sayfa 113 - kronik kitapKitabı okudu
Türk liberalizminin en büyük özelliği, Türkiye demokrasisi gibi, bütün boyutları ile uygulanamaması, biçimsel düzeyde kalması olmuştur.
Sayfa 34 - belge yayınları
Reklam
Gümrük Birliği Antlaşması 2
Türkiye, böyle bir bütünleşmenin meydana getireceği politik ve ekonomik gücün farkındaydı. 1959 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik müracaatında bulundu. Topluluk ile 12 Eylül 1963 yılında imzalanan Ankara Antlaşması, Türkiye'nin tam üyeliğe giden yolunu, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem şeklinde üç aşamalı olarak belirliyordu. 1964'te başlayan hazırlık döneminin beş yıl sürmesi planlanıyordu. Ne var ki, 1972'de ancak tamamlanabildi. Bu süre içinde Avrupa Ekonomik Topluluğu tek taraflı olarak sanayi ürünlerindeki gümrük vergilerini sıfırladı. 1973'te başlayan geçiş döneminde Türkiye'nin hassas ürünler dışında, sanayi ürünlerindeki gümrük tarifelerini kademeli olarak 12 yılda kaldırılması öngörülüyordu. Ama ekonomik krizler ve 12 Eylül 1980'de yaşanan askeri darbe her şey alt üst etti. Avrupa Ekonomik Topluluğu Türkiye ile ilişkilerini askıya aldı. ... Bundan sonra Türkiye uyum sürecini hızlandırma yoluna girdi. Başbakan Tansu Çiller'in 6 Mart 1995'te imzaladığı Gümrük Birliği Antlaşması'yla üyelik sürecinde son aşamaya girilmiş oldu.
Biz bölgede bu yoğun faaliyetleri gösterirken, maalesef Türkiye, Körfez Krizi sürecinde yanlış bir yol izliyordu. Körfez Krizi'nin başlangıcında Irak, Iran ile 8 yıl süren savaş sırasında Türkiye'den aldığı 2 milyar dolarlık borcuna karşılık, bedeli ödenmeksizin her yıl 1 milyar dolarlık petrol göndereceğini açıklamıştı. Türkiye, ABD'nin etkisinde kalarak Irak'ın son derece cazip teklifini reddetti. Maalesef daha sonra, bedelsiz alacağı bu petrolu, iki misli fiyatla hem de peşin ödemelerle almak için uğraşmıştı. Bu hatalı davranış yüzünden ülkemizde petrol darlığı çekildi ve akaryakıt fiyatları da krizden doğrudan etkilenen ülkelere nazaran çok büyük oranda zamlar gördü. Ayrıca petrol boru hattı Türkiye tarafından kapatıldı. Bu yüzden ülkemiz yılda 500 milyon dolarlık geçiş ücretinden mahrum kaldı. Diğer yandan Irak sınırı kapatıldı. Irak ile her türlü ticari münasebet durduduruldu. Bunun neticesi olarak da Türkiye 800 milyon dolarlık ihracat girdisinden mahrum edildi.
Sayfa 149Kitabı okudu
Reformların yanı ve ardı sıra baskı geldi. Rejimin bu özelliğini bugün artık tartışmaya bile gerek yoktur. Ama bu baskı sadece, kendi yüksek uygarlık görevine inanmış olan bir rejimin cahil bir halkın uyanmasını engellemeye çalışan irticaya karşı çıkışı mıydı? Bu soruları cevaplarken ya baskı, ya irtica ikilemine takılmamak gerekmektedir. Çoğunlukla resmi propagandadan ibaret olmasına rağmen, eldeki bilgiler, reformlara karşı güçlü bir muhalefetin var olduğunu göstermektedir. Aslolan şuydu: Hükümet tarafından şiddetli ve sürekli biçimde uygulanan baskının asıl amacı, reformları kabul ettirmek değil, etnik ayrılıkların ortadan kaldırılması (özellikle Kürt sorununda), ve ülkenin iki toplumsal tabanı olan köylülük ile kent proletaryasının rejimin ortakları olan burjuvazi ve eşrafa boyun eğdirilmesiydi. Dolayısıyla gericilik, özellikle yönetici güçlerin uyguladığı şiddete karşı bir geri tepme idi. Geleneksel kültürün sentezi olarak ortaya çıkan dinsel ifade ve reformlardaki açık seçkinlik, var olan çelişkiye ilericiliğin gericiliğe karşı mücadelesi görünümünün verilmesine yol açtı. Bu görüntü onların çabalarını haklı göstermeye yaradığı için yönetici güçler tarafından bol bol kullanıldı.
Sayfa 112 - belge yayınları
Ama bu sınırlar içindeki bölgeler üzerin de başka halklar da hak iddia ediyordu: Kürtler, Gürcüler, Ermeniler ve Rumlar. Bu durumda yeni ulus-devlet içinde egemenliğe sahip olacak insanlar hangi milletlerden oluşacaktı? Bunun açıklık kazanması öyle çarçabuk olmadı, Mustafa Kemal 1 Mayıs 1920'de meclis kürsüsünden bir soruyu yanıtlarken şöyle diyordu: Meclisi Alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı Islâmiyedir, samimi bir mecmuadır. Binaonaleyh bu heyeti aliyenin temsil ettiği, hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir unsur-u isláma münhasır değildir. Anasır-ı Islâmiyeden mürekkep bir kütleye aittir. (...) Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-u islám, bizim kendimiz ve menafii tamamiyle müşterek olan vatandaşımızdır ve yine kabul ettiğimiz esasahin ilk satırlarında bu muhtelif anasırı islamiye ki vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ile riayetkardırlar ve yekdiğerinin her türlü hukukunun, irki içtimal, coğrafi hukukuna daima riayetkardırlar.
Sayfa 79 - belge yayınları
52 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.