Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Reklam
Hüsn ü Aşk
Hüsn ü Aşk’ı olduğu gibi, yani bir gençlik eseri olarak kabul etmelidir. Cesur ve çok tecrübesiz bir hamlenin yerini tatlı bir acemiliğe bıraktığı bu mesnevi’de, şâir, yenilik aşkını, tecride olan meylini, ince ve girift hayaller iştihasını, renk ve nüans zevkini bol bol sarfeder.
Avize Gibi Renk ve Işık Dolu Şiir (Şadırvan, 22 Nisan 1949)
Şeyh Galip
"Hayal âlemlerile dolu bir sevgi masalı olan Hüsn ü Aşk iki cepheli bir eserdir. Birincisi tasavuf ki fikri ve sun’î cepheyi teşkil ediyor. Burada şahsi bir görüş ve orijinal bir felsefe aramak neticesiz bir zahmet olur. Galip, kendisi de itiraf ettiği gibi, kitaptaki bütün esrarı Mesnevi’den almış ve herkesin olan bir malı çalmıştır."
Vasfi Mahir Kocatürk'ün Önsöz'ünden
Şeyh Galip
"Samimi müslümanlıkla telif ettiği Vahdet-i vücut felsefesi içinde dervişliği, daha doğrusu Mevlâna’nın dervişliğini yani mevleviliği anlatıyor. Bu cephe içinde Tanrı güzelliğini temsil eden Hüsün, derviş demek olan Aşk, Tekkeyi anlatmak isteyen Edep mektebi, şeyh veya mürşit manasına gelen (kanaatimce düpedüz Mevlâna’nın tasviri olan) Molla-yı Cünun tipi, dünya zevklerinden kinaye Zatüssuver kalesi, umumiyetle dervişlikte çekilen mihneti bilhassa mevlevilikte doldurulan çileyi ifade eden kuyu, cadı, ateş denizi, uzun yol azapları v.s. hep birer semboldür ki hakikî medlülleri umumî hayatta değil, mevlevî tekkesindedir. "
Vasfi Mahir Kocatürk'ün Önsöz'ünden
Şeyh Galip
"Fakat mücerret din ve tasavvuf dünyasını anlatmak isteyen eserin her mısraından müşahhas dış hayatın canlı kesafeti ve hakiki iç âlemin parlak dalgalanışı taşıp dağılmakta. İşte ikinci cephe ki insani ve ebedî. Aşkın nefis ritmik mısralarla anlatılan müphem ve derin ıstırapları bizim ruhumuzdaki ürperişler; en tatlı renklerle tasvir edilen gökler, yıldızlar, mehtaplar, bahçeler, güller, bülbüller ve bahar hep bizim intibalarımızdır. Eserde böylece bir yandan tasavvuf, bir yandan hakikî hayat tasviri birbirlerine hiç zarar vermeden ayni seyri muntazaman takip ediyor."
Vasfi Mahir Kocatürk'ün Önsöz'ünden
Reklam
Şeyh Galip
"Denebilir ki, Fuzuli ve daha bir çok eski şairlerimiz gibi, Galip de, iddiasına rağmen, dinî ve ilâhî sırları anlatmak için şiir yazmıyor; bilâkis güzel şiir meydana getirmek için zamanın ve cemiyetin en çok takdir edeceği bir mevzu arıyor. Eseri yalnız maddî aşk ve hayatın tasvirine hasrederse ne cemiyeti tatmin edebilecektir ne de kendisini. Fakat sadece dervişlik, yani şairlik zevk ve şerefinden mahrum bir tasavvufçuluk ta belli ki hiç hoşuna gitmiyor. Esasen tasavvuf da güzel bir şiir ve hayal mevzuu değil mi?.. Şu hâlde bir şiir ve sanat külçesi olan eserini maşerî imanla işleyerek ona edebî değer dışında bir şahsiyet ve asalet de vermiş oluyor."
Vasfi Mahir Kocatürk'ün Önsöz'ünden
Şeyh Galip
"Hüsn ü Aşk'ta da kültür ve terbiyeden gelen mücerret heyecanla derin ruhlu ebedî insanın bünyesinden doğan hasret hamlesi çarpışmakta, zahiren hakim görünen dinî ruh, bazan derin ve müphem, bazan da apaçık ilcaların müthiş mağlubiyetine uğramaktadır. Galib'in şiir ve sanat ihtirasındaki kuvveti kitabının mukaddimesi ile hatimesi açıkça gösteriyor. Şair eserin en tasavvufî görünen yerinde bile ne kadar ustacasına bir dönüşle güzel şiir olmaktan başka hiçbir gayesi bulunmayan mükemmel mısralar dizmeğe başlıyor. Bazan bu husustaki heyecanını yenemiyerek ilâhî aşk hikâyesini kesiyor ve açıktan açığa şiirden, şairlikten bahsediyor."
Vasfi Mahir Kocatürk'ün Önsöz'ünden
Şeyh Galip
Hüsn ü Aşk’a bütüncül bir gözle bakıldığında görülecektir ki; onda sadece tasavvufdaki vahdet-i vücut düşüncesinin sembolik ve alegorik anlatımı yoktur. O, klâsik edebiyatın bütün meselelerine vakıf büyük bir sanatkârın, Hind üslübunun insan düşüncesini muhayyilenin engin denizinde sonsuz derinliklere daldırtan etkisi altında altı aylık müthiş bir beyin fırtınası ile kaleme aldığı fantastik ve poetik yanının tasavvufi yanından hiç de geri kalmadığı bir şiir anıtıdır.
Sayfa 16 - Muhammed Nur Doğan Önsöz'ü
Şeyh Galip
Hayrabad hiç de öyle yabana atılır bir eser değildir. Galib'in bu eseri küçümsemesinin nedeni, Nabi'nin başarısızlığında değil bizzat kendisinin deha oluşunda aranmalıdır. Yani o mecliste Hayrabad'a nazire yazmanın mümkün olmadığını söyleyen şiir- şinasher kim ise, bu görüşünde haklıdır. Çünki Hüsn ü Aşk şairi, gerçekte Sebk -i Hindi'den bir reh-i nâ- refte (gidilmedik yol) açarak Sebk-i Galib'e uruc eden sözün sahibkıranıdır .
Sayfa 76
Reklam
Hüsn ü Aşk
Hiç bir eser yoktur ki eski ve tutunmuş eserlerden müteessir olmasın; ibdâ’, önceki eserleri tasarrufla olur; ama taklit derekesinde kalan eser de haklı olarak beğenilmez, yerilir, “Hüsn ü Aşk” ta da, “Hayr-âbâd” da olduğu gibi kuyu var, “Sıfat-ı Pîr-i Hıred” , '“Suhan” ı andırıyor; iple kuyudan çıkmak, iki eserde de var. Fakat Galib’in eserindeki bu benzeyişler, hikâyenin ilcâsiyle olmakta. Nâbî ise, Attâr’ ın hikâyesini, mevzu’ bakımından almış, ona eklentiler yapmıştır.
Hüsn ü Aşk
Galib, hiç yazılmamış bir eser meydana getirmek gayretini güttüğü için âzâmî olarak, faydalandığı eserleri taklitten çekinmiştir. .“Hüsn ü Aşk” ta, biraz İbn-i Sînâ’nın (427 H. 1035 1036) “Risâlet’üt-Tayr” ının, daha fazla da Şihâbeddîn-i Sühreverdî-i Maktül’ün (587 H. 1191) “Münis’ül Uşşak” ının tesîri var. “Münis’ül-Uşşaak’ ın hulâsası şudur
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.