Hayat; gönüllerimizi Çelen, ruhlarımızı yoldan çıkaran, varlığımızın vaatlerle bürüyen, güzel, büyücü bir kadındır. Sözünü tutmayı geciktirdiğinde biz de sabrı öldürür,Sözünde durduğun da biz de hüzünleri uyandırır.
Ham halde içimizde bulunan bir duygumuz değildir hüzün. Hüzünlenmeyi bilmek kendi içimizde incelik ve işçilik gerektirir. Kalbimiz de emek ister. Çürük içlenmelerle soylu hüzünleri ayıran şey biraz da budur.
Yalnızca var olmayan manzaralar, asla okuyamayacağım kitaplar dağıtıyor sıkıntımı. Hayat benim için, beynime kadar ulaşmayan bir dalgınlık hali. Beynimi ise tam aksine özgür bırakıyorum ki, hüzünleri yaşayabileceğim bir yerim olsun.
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?.. Ben de, o zamana kadarki hayatımın boşluğunu, gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumdan bulmaya başlamıştım. İnsanlardan kaçışım, içimden geçenlerin en küçük bir parçasıni bile etrafıma sezdirmekten çekinişim bana sebepsiz ve manasız görünüyordu. Zaman zaman beni saran hüzünleri; hayat bıkkınlığının bir ruhi hastalık olduğunu fark edince insan hayatın ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Eh, alın hepsini tüm döküntüleri. Bana da beş dolar verin, tamam.
Aldığınız yalnız hurda değil, hurdaya çıkmış hayat. Konuşamayan hüzünleri satın alıyorsunuz.
Eh, alın hepsini tüm döküntüleri.!^
Bana da beş dolar verin, tamam.!^
Aldığınız yalnız hurda değil, hurdaya çıkmış hayat.!^ Konuşamayan hüzünleri satın alıyorsunuz.!^