"Bu sefer tavana bakarken radyonun kenarına
sanki bir ışık indi ve fotoğraftan o kızın bana baktığını, o bakışın
bana hayatta hep teselli vereceğini hissettim. İçim iyilik duygularıyla
dolmuştu.
Daha sonra “Anne, radyonun üzerindeki kız kim?” diye laf arasında
sordum. “Bizim oradan, Gümüşdere’den!” dedi. “Melek gibi,
değil mi? Sana alayım mı onu?” “Ben köyden kız istemem,” dedim.
“Hele sağa sola fotoğrafını dağıtan cinsinden kız yaramaz bana.”
“Hiç de öyle değil,” dedi annem. “Eğri boyunlu babası fotoğrafı
kimseye göstermiyormuş, kızını kıskanıyor, taliplileri kapıdan kovalıyormuş.
Baban bu mahcup kızın güzelliğini bildiği için fotoğrafı zorla elinden almış.”
Bu yalana inandım. Belki de yalan olduğunu kesinlikle biliyor,
benim bu kadar kolay kandırılmama gülüyorsunuzdur. O zaman
size şunu söyleyeyim: Her şeyle alay edenler ne gerçekten âşık olabilir
ne de gerçekten Allah’a inanabilirler. Çünkü onlar mağrurdur.
Oysa âşık olmak Allah’ı sevmek gibi öyle ilahi bir duygudur ki
insanın tek bir takıntısı kalmıyor, kızın kendisi hariç. "