Sadece canlı olan, acı çekebilen hayat düşünme yetisine sahiptir. Yapay zekada eksik olan tam da bu hayattır: “Biz düşünen kurbağalar değiliz, soğutulmuş iç organları olan nesnelleştirici ve kaydedici aletler değiliz - düşüncelerimizi sürekli olarak acılarımızdan doğurmamız ve onlara içimizdeki kan, yürek, ateş, haz, tutku, azap, vicdan, kader, talihsizlik gibi her şey anaç bir şekilde vermemiz gerekir.”
Owenın dehası iskeletleri birbirinden ayıran farklı özelliklere odaklanmasından kaynaklanmıyordu. Keşfettiği ve sonrasında bir dizi konferans ve kitapla tanıttığı bulgu, kurbağalar ve insanlar kadar farklı iki canlı türünün arasında olağanüstü benzerlikler olduğuydu. Tüm canlıların uzuvları ister kanat, ister yüzgeç, ister el şeklinde olsun, ortak bir tasarıma sahiptir. Kolda humerus veya bacakta femur adı verilen bir kemik, eklemlerle iki kemiğe bağlanır ve söz konusu iki kemik de bir dizi ufak kemikten oluşan bir kemik kümesi aracılığıyla el veya ayak parmaklarına bağlanır. Tüm yapının temelinde bu düzen yatar. Bir yarasa kanadı oluşturmak mı istiyorsunuz? Parmakları iyice uzatın. Bir at mı elde etmek istiyorsunuz? Ön ve arka ayakların orta parmaklarını uzatın ve dışta kalan parmakları kısaltıp ortadan kaldırın. Peki bir kurbağa bacağı? Bacak kemiklerini uzatın ve birkaç tanesini birleştirin. Canlılar arasındaki farklılıklar uzuvları oluşturan kemiklerin şekil ve ebatlarının, bileklerdeki ufak kemiklerin, el ve ayak parmaklarının sayılarının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Uzuvların işlevleri ve görüntüleri arasında çok büyük farklar olmasına rağmen, hepsinin temelinde yatan plan aynıdır.
Reklam
Bir kazanın içinde ateşin üzerine bırakılan kurbağalar, su yavaş ısındığı sürece haşlanıp öleceklerini fark etmezler bile. Suyun sıcaklığı giderek yükselir ama kurbağalar adım adım ölüme yaklaştıklarını hissetmezler. Su artık ölümcül sınırına gelip kaynamaya başladığındaysa iş işten geçmiş olur. Dışarı atlayacak güçleri tükenmiştir çoktan.
Hayatin bozmay unuttugu ya da ne yapsa bozamadig insanlar vardi hala. Dúnya arkalarinda yikilirken onlar kurbagalar gibi niluüfer yapraklarndan seke seke sakince uzaklastyorlard enkazdan, toz duman bulasmiyordu onlara. Bir tezgähin arkasina saklaniyorlardi mesela. Orada ormandan topladiklari kabuklar, tohumlar, otlar, yapraklarla müthis broslar yapip üç paraya satyorlardi. Elma kasasinin üzerine kumas örtüler seriyorlard yemeklerini yemeden önce. Kalabalgin içinde, kalabalga ragmen görüyorlardi sizi, yaninizdan geçip duran kör sagir güruha tezat, sizi görüyor, birderdiniz var, hemen biliyorlard. Beklenmedik iyilikleriyle insanin aklina "Karsihinda kesin bir sey isteyecekler" kuskusunu düsürmüyorlardi. Olagan halleri buydu. Yasiyorlardi bu hayati. Yollarina cikani katiyorlardi yanlarina. Su gibi akiyorlard tümseklerin arasindan, cukurlann içinden, yokuslardan asagi. Görür görmez anlyordun, senin inceliklerinin kargiligi var onlarda, yerlere saçilmiyordu onlara sundujun tathliklar, ziyan olmuyor, iskalanmiyordu, ki senin hiç alısik oldugun bir sey degildi bu. Ama iste o kisa çarpismalarda bir sey oluyordu, dunya içinde dunyalar beliriyor, iki kisilik, üs kigilik adaciklar olusuyordu aninda ve sen birden, yeniden nefes almaya basliyordun.
Biz düşünen kurbağalar değiliz , düşüncelerimizi sürekli olarak acılarımızdan doğurmamız ve onlara içimizdeki kan , yürek , ateş , haz , tutku , azap , vicdan , kader , talihsizlik gibi her şeyi anaç bir şekilde vermemiz gerekir.
Gerçekler
"Kâinat, hayal ettigimiz gibi bir yer degildir. Sandaletli dev bir sosyal hizmetliler görevlisinin yönettigi bir tür büyük İsveç olamaz. Hatta kaprisli bir hükümdarı olan bir krallıl bile sayilmaz. Kâinat, merhametsiz mücadelenin hâkim oldugu vahşi ve amaçsız bir anarşidir. Doğal seçilim bir gelişme gibi görünebilir ama aslinda değildir. Evrim rastgeledir ve belli bir hedefe doğru gitmez. Geçerli olan kurallar sadece rekabet, öldürme ve mücadeledir. Herkesin herkesle olan savaşıdır ve biz de istisna değiliz. Hayvanlar, karincalar, kurbagalar ve hamam böcekleri için geçerli olan kurallar insanlar için de gecerlidir. İnsanlar bu gerçegi ögrenmek istemiyor. Darwin ortaya çıkalı yüz elli sene oldu ama insanlar onun ortaya çıkardigi acımasız gerçeği hâlâ reddediyor. Dogal seçilimi kabul eden kişiler bile bunun teleolojik oldugunu söyleyerek kendilerini kandırır, bir amaci ve yönü oldugunu düşünerek daha gelişmiş türlere erişmenin bir yolu olduğunu iddia eder.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.