Grup olmanın tabii neticesi olarak,iç,dışarıdan yalıtılıp kapalı hale getirilirken,dış ise ötekileştirilir.iç,dışarıdan ,dış ise içeriden farklıdır.
İçe doğru bağlılık, sempati,Dayanışma,duyguları hakimdir.
Dışa doğru ise farklılık,antipati,nefret,katı Savunma,düşman görme ve saldırı duyguları gelişir.
Grup kenetlenmesinin yolu,grubun kendisini yabancılardan ayırabilmesine bağlıdır.
"Dolayısıyla, yabancılar bizim kendimizi tanımlama sürecimiz için gereklidir .(ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın,gündüz geceye muhtaç sen de bana lazımsın:) )
"Bunlar özellikle benim parçam olduğu için iyi" demek,aslında "diğerleri(ötekileri) özellikle benim parçam olmadığı başkalarının parçası olduğu için kötü" anlamına gelir .(Robert S. Robbins(politik paranoya eseri)
Grup kendi tanımlamasını yapabilmesi için, düşmana veya ötekine ihtiyaç duyar.
Genel de grubun bittiği yerde ötekiler ve düşmanlar başlar.
Grubun kitleléşmesi için canlı düşmana ihtiyaç vardır.
1943’te, ikinci Dünya Savaşının ortasında, Amerikalı psikiyatrist Richard Brickner, 'Is Germany Curable?' adlı kitabını yayınladı. Brickner, Alman hükümetinin suçlarına, bir hastasının davranışlarını inceler gibi bakmaya çalıştı. Birçok Almanın zihnen sağlıklı olmasına rağmen, uluslarının davranışının, “psikiyatristin bulgularına göre fazla endişe yaratacak türden bireysel davranışın tipik bir örneği” olduğuna kanaat getirdi. Savaşın ilk aylarında, gazeteci William L. Shirer’ın ABD’ye gönderdiği haber telgraflarında, Alman zihinsel bozukluğunun kanıtlarını keşfetti.
[...]
Brickner, Nazi rejimi dâhil tüm Alman halkının paranoyadan muzdarip olduğuna kanaat getirdi: “[Paranoya] psikiyatristin kendisini korkutan tek zihin durumudur. Çünkü kontrol edilmezse, cinayetle sonuçlanır... Cinayet, paranoyanın dünya görüşünün mantıklı bir sonucudur.” Paranoyak insanlar, başkalarına hükmetme, zulmetme ve dünya görüşlerine uygun şekilde geçmişi yalanlama ihtiyacı demek olan megalomaniden muzdariplerdir. Faşizm, öfke ve yahudi aleyhtarlığı, Nazi Almanyası’na acı veren semptomlardı.
Tristan'ın şüpheciliğe olan doğal eğiliminin daha büyük, daha kalıcı bir düzensizliğe hizmet ettiği zamanlar oluyordu; engin, kronik bir paranoya.
Es kaza iyimserlik hissedecek olduğunda, zihni ve bedeni bir virüsü öldürmek istemiş gibi hızla saldırıya geçiyordu. Umut hisleri mi? Kanser gibiydi. Belki de sistemik bir şeydi, bir ömür boyu süren kurumsal bir güvensizlik meselesiydi. Tristan sürekli olarak işler yolunda gittiğinde, büyük bir oyuna geldiği hissine kapılıyordu.
Türkiye’deki yaygın paranoya durumunun bir başka göstergesi de kullanılan takma adlardır.
...Romanda olaylara karışan başka kişiler de kendilerine farklı kimlikler yaratır. Bu sadece siyasal koşulların gereği değil kimliğin kendisinin kaypaklaşmasının ve yitirilişinin sonucudur. Üstelik yaratıldığında Tanrı’nın kendisine yüklediği ismi kabullenen insan artık babanın verdiği isimleri yadsımakta, değiştirmektedir. Bunun özgür iradenin varlığının muzafferane bir kanıtı olduğunu sanmak bir yanılgıdır. Bireyler kendi yarattıkları kimliklerin içinde rahat değildir: Sürekli mutsuz ve doyumsuzdurlar.