(Hürmüz’ün Hızır Kaptan’la evlenişi.)
ANLATICI: Ejderiderya yelkenlisinin kaptanı tersaneli Hızır Reis, kahvede sabırsızlıkla haber bekliyordu Hürmüz’den. Yedi kapının yedi ipini çekmiş, yedi havanda yedi kilo ceviz kırmış kılavuz Safinaz Hanım Kaptan’a müjdeyi götürdü. İmama da sarhoş Ömer’in öldü yazısını. İmam Efendi iki mecidiyeyi avucuna,
Güneşin çabuk doğmasını hiç bu kadar çok istediğini hatırlamıyordu. Zaman da böyle bir acayip şeydi işte. Ne kadar çok istersen o kadar geç gelir. Ama sonunda gelir. Geldi de.
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere,
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde sarı gül vardır.
O çay ağır akar, yorgun mu bilmem?
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem?
Yaslı gelin gibi mahzun mu bilmem?
Yüce dağ başında siyah tül vardır.
Orda geçti benim güzel günlerim,
O demleri anıp bugün inlerim.
Destan-ı ömrümü okur dinlerim,
İçimde oralı bir bülbül vardır.
Uçun kuşlar, uçun burada vefa yok,
Öyle akar sular, öyle hava yok,
Feryadıma karşı aks-i seda yok,
Bu yangın yerinde soğuk kül vardır.
Hey Rıza, kederin başından aşkın,
Bitip tükenmiyor elem-i aşkın,
Sende derya gibi daima taşkın,
Daima çalkalanır bir gönül vardır...
"Gündüzleri bazen mağarasından dışarı çıkıyor, dağları, çölü uzun süre ibretle izliyordu. Sarı balonlarla süslenmiş güzel bir gelin gibi görünen güneşin, Ona gülücükler gönderdiğini görürdü sanki. Düşünmeye başlardı birden. Kim bilir, belki de o an atası İbrahim Peygamberin sözlerini hatırlardı: "Güzelsin. Ama kaybolup gidiyorsun. Demek güzelliğin senin değil. Başka bir 'Güzel' var. Her güzel şeye, güzelliğinden minik bir parça yansıtan Bir zât. Tüm güzelliklerin Kaynağı. Her güzel şey, O'nun güzelliğinin bir aynası. Gerçek sevgi ve saygıya sadece O layık. Senin gibi batıp gidenler değil!"