Dikkat spoiler içerir.
Son zamanlarda okuduğum en güzel ve en keyifli polisiye romanlardan biri. Osmanlı'nın son dönemlerinde Darüşşafaka'da yetişen meşhur dedektif Yıldırım Agah'ın maceralarını anlatan bir kitap. Arkadaşı Zaptiye nazırı Muin Paşa, yardımcısı Fuad Sani, hizmetçisi Besim Efendi, bahçıvanı Kadir Efendi ve kedisi Petek ile beraber maceradan maceraya atılırlar. Bir şebeke Kaşıkçı Elmasını ve Fatih Sultan Mehmet'in kılıcını çalar. Bu arada İstanbul'da cadılar ve vampirler kol gezmeye başlar. Bu işle ilgisi olan İskoç, Selanikli ve daha bir çok insan ölür. Ayrıca Simyacı da Agah'a yardımcı olmaya karar verir. İşin içinde ezoterik bir örgüt vardır ve amacı çalınan bu nesnelerle ölümsüzlüğü bulmaktır. İstanbul yangın yerine döner. Acaba Yıldırım ve ekibi bu işi çözebilecek midir? 31 Mart vakasından sonra arananlar listesinde olduğu için bu ekip Simyacı ile beraber kaçmaya başlar ancak bir sürpriz onları beklemektedir. Kendisini öksüz ve yetim olarak bilen Yıldırım hakkındaki gerçek nedir? Neden boynundaki beyaz merminin bu işlerle bir ilgisi vardır? Soluksuz okunan bir roman. Yazar günümüzdeki bazı kavramları (acapella, beatbox gibi) Osmanlı dönemine uyarlamış ve o dönemin ağdalı dilini eğlenceli bir şekilde kullanmış. Mutlaka okunması gereken kitaplardan biri.
Mehmet Yılmaz Bey'in şahsıma bu kitabı hediye ederek beni ne kadar mutlu ettiğini bilmesini isterim ve kendisine teşekkür ederim.
Eser; 1.Dünya Savaşı yılları ve sonrası olarak, günümüze kadar gelen bir aile soy ağacı çerçevesinde, bir yaşam öyküsü
