“Mehmet!
Babasının şiirinde Memet.
Çocukluk mektuplarında Mehmet Andaç.
Bir ara Mehmet Andaç Borzecki.
Sonra Mehmet Ran, arada bir yerde Mehmet Hikmet.
Ölüm haberinde Nazım Hikmet’in oğlu.”
Ünlü birinin çocuğu olmak ne zor! Ne yaparsan yap sürekli birinin çocuğu olarak anılıyorsun, ya gölgesinde kalıyorsun ya da hatırasına sahip çıkmadın, onun yolunda gitmedin diye hain ilan ediliyorsun.
Mehmet Hikmet’in biyografisini hazırlamış Sibel Oral bize. Öyle bir hazırlamış ki galiba hayatımda hiçbir biyografiyi bu kadar sevmedim. Daha önce tanımadığım birini bu kadar anlamak istediğim hiç olmamıştı. Başlarken benim için Nazım Hikmet’in oğlu olmaktan başka birini ifade etmiyordu, sıradan biri olabileceğini gölgesinden başka bir kişiliği olacağını düşünememiştim. Şükür ki Sibel Oral gözümü açtı! Dostluğuna bayıldığımız insanların müthiş bir ilişkimiz olabilir fakat aynı zamanda bu insanlar berbat bir anne,baba ya da eş olabilirdi. Bu taraftan baktığımızda her hatırladınız kabul edebilir miyiz bu insanların?
Hep babasından bahsettim bir de annenin oğlu değil mi bu Mehmet. Sevgili Münevver Andaç’ın da oğlu. Nazım diyince akla gelmeyen bir hanımefendinin. Sibel Oral Mehmet’in sofrasından başlıyor satırlarına ve uçuyor ona doğru. Doğumundan, ülkeden kaçışına, babasıyla ilk buluşmasının aslında bir ayrılığın başlangıcı olmasından, babasının şiirinden sıyrılmasına… Eşinden, dostundan, berberinden, yaşadığı bir şehirden ya da bir ağaçlar hepsine kalemini dokunduruyor Oral.