Vee Rasim Özdenören üstadın ilk kitabı olan "Hastalar ve Işıklar" kitabının da gece kapağını kapattım. Icerisinde 15 başlıktan oluşan bir hikâye kitabı. Ama öyle alelade yazılmış hikâyelerden değil tabii ki. Öyle güçlü tasvirlerle bezemiş ki kitabı, okurken kahramanların gerçek olduğunu sanabilirsiniz. Zira okurken kendimi kitabın isimsiz kahramanının yanında hissetim hep. Bazı paragraflar o kadar güzeldi ki, defalarca okuduğum oldu. Ilk birkaç hikâyede pek bir şey anlayamadım. Başlıklar açıldıkça konular farklı sandım ama sonuna doğru bir şeylerin değiştiğini anlayabiliyorsunuz. Bu kitabı okurken birçok okuduğum kitap aklıma geldi, neden bilmiyorum. Yine bu kitabı okurken, herkesin "yalnızlık" algısı ve yaşamışlığı farklıdır. Benim hissettiğim ise sanki yoğun kar olan, soğuk ve kimsesiz bir yerde tek başıma sabahın olmasını bekliyormuşum da, sanki o esnada kitabı okuyormuşum gibi hissettim. O yalnızlığı ve soğukluğu tamamıyle hissettim. Hastalar ve Işıklar... Benim anladığım kadarıyla biraz psikolojik, biraz melankolik bir eserdi. Yazarıyla tanışırsam bir gün bu kitap hakkında konuşmayı çok isterim. Bir de hani derler ya, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur, diye. Işte bu kitapta yazarın ikinci kitabı olan "Gül Yetiştiren Adam" kitabındaki yalnızlık ve değişiminin geldiği unsurun aslında bu kitapla haber verdiğini düşündüm. Benim niyetim ömrüm yeterse Rasim Özdenören'in ilk kitabından son kitabına kadar tüm kitaplarını okuyup yazarı, yazarın kalemini, hayata bakış açısını tanımak ve öğrenmek. Güzel bir eserdi, dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım, istifadeli okumalarınız olsun.