Merhabalar.Fantastik severleri bu tarafa doğru alabilirim.Gerçek yaşamın yüküne bir nefes ara vermek istediğinizde fantastik kitaplar iyi bir kaçış olabiliyor.Ben birkaç yıl öncesine kadar bu sıra dışı büyülü dünyaya karşı ön yargılıydım.Oysa mistik bir havayı solumak insanda çok başka duygular oluşturuyormuş.Ön yargılarımı adım adım çiğnerken,karşıma çıkan ve çok severek okuduğum Cennetin Cehennem adası kitabının devamı olan bu kitabı yine bir solukta,keyifle okudum.
Bu sefer hikayemiz başkarakter Levent’in kendini bir hücrede bulmasıyla başlıyor.Üzerine uygulanan deneyden,zaman kavramından habersiz sevdiklerinden ayrı olarak başladığı zorlu sürece tanıklık ediyoruz.Kaçış umutlarından, Aswang denilen canavar efsanesine uzanan sayfalarda Levent’in seçimlerini okudukça ben olsam ne yapardım sorusuyla baş başa kalıyorsunuz.Mark’ın deneyinin süreci ve sonucu ise dudak uçuklatıyor.
Kitap her ne kadar serinin ikinci kitabı olsa da yazar öyle bir ustalıkla başlamış ki ilk kitabı okumamış olsanız bile kopukluk hissetmezsiniz.Tabii ilk kitabı okumuş olmak olayları daha iyi kavramanızı sağlıyor.İlk kitapta aklımda kalan soruların bu kitapla çözümlenmiş olması güzelliğine güzellik kattı.Karakterlerin yaşamının çözümlenmesinin yanına psikolojik tahlillerde eklenince dokunuşlar harika dedirtiyor.Örneğin karakterlerden Mark’ın çocukken sürekli ‘Odana git,uyu,yapma’gibi itaat içeren ebeveyn baskısında büyümüş olması ona daha küçük yaşlarında ‘Bir gün bütün canlılar bana itaat edecek.’fikrini oluşturmuş.Tüm yaptıklarının kilit noktası burada saklı.Peki Mark neler mi yaptı?Gerisi kitapta saklı.