- Bebek yükselen bir değer ... - Bunu 1 8. yüzyıldan sonra gözlemliyoruz. Paralel olarak, bebek bakımı tamamen bilimsel bir boyut da kazanıyor. Annelik ve bebeklik giderek daha fazla tıbbileştiriliyor ve anneler hekimlerin muhatabı haline gelerek, hekimler ile çocuklar arasında aracı görevi görüyorlar. Giderek, harfiyen uymakla yükümlü oldukları daha fazla öneri, hatta talimat almaya başlıyorlar. Bu takıntı, Fransa'da bebek ölümlerinin arttığı ve ülke genelinde doğum oranlarının azalmasından korkulmaya başlandığı 1900'lerde doruk noktasına ulaşmıştır. Anneler, hekimlerle birlikte bir tür çocukları kurtarma operasyonunda görevlendirilmişlerdir. Bebeklerini iyice yıkayıp temizlemeleri, güzelce emzirmeleri gerekir. "Anne Sütü" klinikleri, Pasteur'ün de yaşadığı bu dönemden kalmadır. Bu kliniklerde annelere bebeklerini mümkün olduğunca uzun süre emzirmeleri salık verilmiş ve biberonları sterilize etme yöntemleri öğretilmiştir. Vitaminlerden bahsedilmeye başlanmıştır. Annenin sorumluluğu büyüktür çünkü bebek milletindir.
“Antropolojinin ırkçı türü “bilimsel” olarak adlandırılıyordu, çünkü bilimsel antropologların yöntemleri -sadece gözlemlemek ve tanımlamak değil, saymak, ölçmek ve deney yapmak- bilimin o zaman için geçerli tanımına tam olarak uyuyordu. “Bilimsel” sıfatının içinde barındırdığı yapılan işi yüceltme unsurunu da unutmamak gerekir. Dönemin antropologları insan bilimlerindeki kesinlik arayışını sayılardan faydalanarak takip etti. Antropoloji insan vücudunun bölümlerini-özellikle kafatası ama onun yanı sıra kollar ve bacaklar, cinsel organlar, boy, kalp çeperi, kalçalar- ölçme bilimi haline geldi.”
Sayfa 24 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Geleneksel siyasî ideolojiler insanoğlu ve doğa arasındaki ilişkiye hiçbir zaman ciddî biçimde bakmamışlardır. Tipik olarak insanların doğal dünyanın hâkimleri olduğunu varsaymışlar ve do­layısıyla doğaya ekonomik kaynak gözüyle bakmışlardır. Bu anlamda çözümün bir parçası değil sorunun bir parçası olmuşlardır. The Turning Point’te (Dönüm Noktası, 1982) Fritjof Capra, bu tür fikirlerin temelinin René Descartes (1596-1650) ve Isaac Newton (1642-1727) gibi bilim ada­mı filozoflardan kaynaklandığını göstermiştir. Dünya daha önceleri organik olarak görülüyordu; ancak 17. Yüzyıl filozofları onu bir makine gibi ele almışlardır; onun parçaları, dikkatli tekrar edi­lebilen deneylerle “gerçeklere” karşı hipotezleri test etme yöntemleri de içeren yeni keşfedilmiş bilimsel yöntemlerle incelenebilir ve anlaşılabilirdi. Bilim, insan bilgisinde çok önemli ilerlemeleri mümkün kılmış ve modern sanayi ve teknolojinin gelişimi için temel sağlamıştı. Bilimin meyveleri o kadar etkileyiciydi ki modern dünyada entelektüel araştırma bilimselliğin hâkimiyeti altına gir­ mişti; bu inanca göre bilimsel yöntem, gerçeği oluşturmanın tek güvenilir aracıdır. Ancak Capra “Descartes-Newton paradigması” adını verdiği ortodoks bilimin günümüz çevre krizinin felsefî temelini oluşturduğunu ileri sürer. Bilim doğayı makine gibi görür; yani doğa herhangi bir makine gibi kurcalanabilir, onarılabilir, geliştirilebilir veya yerine bir şey konulabilir. Capra’ya göre insanlar doğanın hükümdarı değil de bir parçası olduklarını öğreneceklerse bu “Newton dünya makinesi” yıkılmalı ve yerini yeni bir paradigma almalıdır.
Briffault, İnsanlığın Yapısı (Making of Humanity) adlı eserinde şunlan söylemektedir: "Gördüğümüz gibi eski dünyada ilmin bir varlığı yoktu. Yunanllar'daki astronomi bilimi ve matematik bilimleri yabancı bilimler olup Yunanlılar bunları kendi ülkeleri dışından getirmiş ve kendilerinden başka kimselerden almışlardı. Bunlar bir gün olsun bölgenin yerel malı olup da Yunan kültürü ile tam anlamıyla kaynaşmadı. Yunanlılar çeşitli akımları düzenlediler, hükümleri genelleştirdiler, teoriler ortaya koy dular; fakat durup dinlenmeden ve dikkatle araştırma, olumlu bilgileri toplayıp onlan rafine etme, ilmin detaylı yöntemlerini ortaya koyup son derece hassas bir dikkat gösterme ve deneysel yöntem gibi bütün üsluplar, Yunan karakterine tümüyle yabancıydı. Bizim kendisine 'bilim' adını verdiğimiz şey ise, Avrupa'da yeni bir araştırma ruhunun, yeni ortaya konulmuş deney, gözlem ve kıyaslama yollanından araştırma metotlannin ve matematiksel ilimlerin, Yunanlıların bilmedikleri bir şekilde evrim geçirmesinin bir neticesi olarak ortaya çıkmıştır. İşte bu ruhu ve bu bilimsel yöntemleri Avrupa dünyasına sokanlar ise ARAPLARDIR."
198 syf.
·
Puan vermedi
·
27 saatte okudu
Celal Şengör
Celal Şengör
" Prof. Dr Türk Akademisyen, Yazar İstanbul, Türkiye, 24 Mart 1955 İlk kez tanışıyoruz, görsel medyadan izleyip dinliyor olsam da okumk ilkakı farklı.. Celal liyapısı gıbı kıtapda dikkate değer bilgilerle dolu,. "Celal Şengör, öncelikle bilimin ne olduğunu, nasıl işlediğini ve yöntemlerini anlatıyor. Daha sonra
Dahi Diktatör
Dahi DiktatörCelal Şengör · Ka Kitap · 20173,708 okunma
_Psikolojik Harp_ İkna, Hipnoz, Büyü, Algı...
_Psikolojik harp, dünyanın en güçlü silahıdır. İnsan zihnini biçimlendirme sanatıdır. Aldatmadır, hiledir, düşünceleri manipüle etmek ve zehirlemektir. Düşmanı suya götürüp susuz getirmektir. Var olmayanı varmış gibi göstermek, var olanın zihinlerde reddedilmesini sağlamaktır. Başkalarının etkisi altında oldukları halde kendi iradeleriyle hareket
Reklam
120 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.