Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ali Ertekin, cinayeti nasıl ve nerede işlediğini polisteki ilk ifadesinde şöyle anlatmıştı: " . . . Yolumuza devam ediyorduk. Söy Iediği söz­ler bende, kendisine karşı nefret uyandırmıştı. Ele vermek istedim. Kendisini yanlış yola saptirdım, bir dereye indik." Sabahattin Ali'ye dedim ki: - Karşıda Sazara, Hediye köyleri görülüyor. O köylerinin yanında Bulgar hudut köyleri. var, fakat yorgunuz, bu geceyi burada geçirelim, yarın akşam hududu geçeriz. Razı oldu. Ateş yaktık. Geceledik. Ceketini çıkartıp yas­tık yaptı, yattı. Arkası dönüktü. Artık benim için de yapacak haşka bir şey kal­mamıştı. Kendisini bayıltıp karakola veya köyiiliere teslim edebilmek için yolda kestiğim ve elimde taşıdı­ğım sapayı kaldırarak omuzuna indirdim. Sabahat­tin Ali inleyerek yere . uzandı ve tekrar yerinden kalkınağa teşebbüs edfnce, belki beni cebinde ta­ banca varsa vurur endişesiyle bu sefer ikinci bir darbe salladım. Bu vuruşum başının sol tarafına isa­bet etti. Suratı, gözlükleri ve kulağı kan içinde idi. Arkasından aynı şiddetle bir daha vurdum, yere yıkıldı, ağzından bur n undan kanlar böşandı.
Sayfa 64 - Ant Yayınları 1968Kitabı okudu
Polis üstelemedi: - İyi, isterseniz karakola gelin, ama geri dönemezseniz sorumlusu ben değilim... Alenen tehdit ediyor puşt bizi.
Reklam
"Candarma Bekir", adından da anlaşılacağı gibi, bir jandarmanın köylüye kötü davranışını konu alır. Sabahattin Ali hikâyeyi 26 Aralık 1932'de girdiği Konya Hapishanesinde hükümlü Halil Efe'den dinlemiş ve 27 Ekim 1934'te yazmıştır. (Sabahattin Ali’nin yıllarca önce işlediği bu konu, 1946'da çok partili döneme
. İngilizler hainlikleri nispetinde korkak olduklarından kuvveti ve müdafaa ihtimali en az olan bir karakolumuzu seçmişlerdi. Sabaha karşı bütün İstanbul uyurken bir İngiliz müfrezesi Şehzadebaşı’nın bir tarafına sıkışmış olan bu küçük karakolu bastı. İngiliz neferleri, büyük bir kısmı silâhsız erlerden oluşan mızıka erlerinin yarısını alçakça yataklarında süngülediler. Ve süngüleyemediklerini yataklarından çırılçıplak kaldırıp sokağa çıkararak orada alçakça kurşuna dizdiler. ...Ey Türk ve Müslüman bu cinayeti unutma! Kardeşlerini yataklarında alçakça boğazlayan İngilizlere karşı kalbinde silinmez bir kin ve düşmanlık, sönmez bir intikam ateşi yansın! Ey Türk ve Müslüman bu cinayeti unutmak ve affetmenin de bir cinayet olduğunu unutma!* *“İngilizlerin hiçbir Türk’ün ebediyen unutmayacağı menfur alçaklığı!“ Bkz: Tevhid-i Efkâr gazetesi, 5 Ekim 1923 s.1 .
“İyilik isteğiyle” baş edebileceğini asla tartışmıyorum; ancak insanın dayanamayacağı bazı olaylar ve koşullar vardır: “Bu gibi ayrıntılar kendiliğinden ortaya çıkar” ve kişiyi alır götürür. Baylar, burada bu “duygululuk” üzerine söylediklerim hiç de boş şeyler değil; basit gibi görünmesine karşın, son derece önemli bir konudur, hatta herkesin
Daha önce, erkek kardeşi Fikret Şenyuva ile İstanbul'da karşılaşmıştı. Ona, "Benimle çok uğraşıyorlar, canıma tak dedi. Artık dayanamayacağım." demişti. "Anneme yirmi beş lira gönderdim. Yine göndereceğim. Bir gün gelir de gönderemezsem, beni yok bilin!.." Belki kimi dostlarına da "Bu memlekette yaşanmaz artık! Bu hava
Reklam
Feriye Karakolu'nda beş yüzden fazla nizamiye askeri ve subay varken, Pehlivan Mustafa ve arkadaşları bu askere misafir oldukları halde, pazar günü karakoldan çıkıp Fahri Bey ile saraya gittiklerini niçin askerden bir kişi dahi olsun söylemiyor? Merhumu muayene eden doktorların, mahkemeye çağrılıp ifadelerine başvırulmadığı halde neye dayanarak o gün verdikleri ölüm raporuna itiraz ediliyor? Cinayetin yanlarında işlendiğini söyleyen iki Arap neden ceza almadan kurtuluyor?
ABİDİN NESİMİ 1911’de Bingöl'ün Kiğı ilçesinde doğdu. İlkokulu Mercan Sultanisinde, Orta ve Liseyi İstanbul Erkek Lisesinde okudu, Yüksek Öğrenimini İTÜ’nün (o zamanki adıyla Yüksek Mühendis Mektebi) Su Şubesinde yaptı. 1937-1949 yıllarında serbest çalıştı, 1949‘da Bayındırlık Bakanlığı hizmetine giren Abidin Nesimi evli ve 3 çocuk
15 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.