Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ben, kişi olarak belki de başka ‘ülkü’lere bağlıyım, insanlığa hizmet etmek istersem belki de ederim, hem de belki bütün, o bol bol nutuk atan din adamlarından on kere fazla hizmet ederim; ancak hiç kimsenin bunu benden istemeye hakkı olmamalı, hiç kimse Bay Kraft’ı zorladıkları gibi beni buna zorlamamalı; hatta parmağımı bile kımıldatmasam yine tam anlamı ile özgür olmalıyım. İnsanlığa karşı sevgi duyuyorum diye herkesin boynuna sarılmak, yufka yüreklilik, edip göz yaşları dökmek gösterişten başka bir şey değildir. Hem de niçin yakınımı yahut sizin sözünü ettiğiniz o geleceğin insanlığını sevmek zorunda kalayım? Geleceğin o insanlığı ki, kendisini hiç görmeyeceğim; o da beni hiç tanımayacak, o insanlık ki sırası gelince hiçbir iz, hiçbir hatıra bırakmadan geçip gidecek, o zaman sırası gelince toprak da bir buz parçasına çevrilerek kendisi gibi sayısı belirsiz buz parçalarıyla birlikte hava boşluğunda uçacak, kısacası bundan daha anlamsız bir şey düşünemiyorum. İşte sizin teoriniz! Madem ki her şey bir dakika kadar kısa bir zaman sürüyor, neden ben mutlaka soylu olmalıyım?