Sevilen ay parçasıdır, zaman zaman güneştir. Boyu Tuba ağacı, yahut servi, saçları sünbül veya misktir. Yanakları gül ya da lâleyi andırır. Gözleri nergis gibi baygın bakar. Kaşları yay, kirpikleri oktur. Gamzesi kılıç veya hançer olup âşığın bağrına saplanır. Dudaklar hokka yahut mücevher kutusudur. Dişler ise bu kutu içindeki incilerdir. Yine dudak bir nokta kadar küçük, bazen hiç yoktur. Bu dudak âb-ı hayât bağışlar.
Ondan bir kere içen bir daha ölmez; ama içebilen olmamıştır. Çünkü o daima nazlanır. Vâd eder, ama sözünde durmaz.
Ünlü bir Sufi olan Mevlana Celaleddin Rumi şöyle demiştir:
Güneş ışığında toz benim, güneşin küresi ben.
Toza kal diyorum. Ve güneş ışığına yuvarlanmaya devam.
Sabahın pusu benim. Akşamın rüzgarı ben.
Korunun hışırtısı, denizin uğuldayan dalgalan benim.
Geminin direği, dümeni, dümencisi ve gemi benim.
Mercan kayahğı benim, onun üzerinde kurduğu.
Hayat ağacı, dallarındaki papağan benim.
Sessizlik, düşünce, dil ve ses.
Flütün sesi ve kişinin ruhu benim.
Taştaki kıvılcım, altın ve metaldeki panltı benim.
Kandil ve etrafındaki kanat çırpan kelebek,
Gül ve onun kokusuyla sarhoş bülbül,
Varoluşun zinciri, kürenin çemberi benim, Yaratılışın, yükseliş ve düşüşlerin terazisiyim.
Olan da olmayan da benim. Ben - O bilen sensin,
Celaleddin, O söyle - Her şeyde ruh benim.
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Ey hâtırası içimde yemin kadar büyük,
Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı
Hâlâ rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,
Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.
Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk.
Kanımın akışını yenileştiren damar.
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar,
İçime yeni bir fecir gibi solan çocuk.
Ey tahta perdenin üzerinden aşan hatmi
Ve havaları seslerimizle dolu bahar,
Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular.
Kağıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.
Duyup karşı minarede okunan yatsıyı
Yatağıma sıcaklığını getiren rüya.
Denizlerinde onunla yaşadığım dünya
Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukta başlıyan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardından
Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.
Hüznün koynunda,
hem uyanık,
hem uykumda,
ve sana rağmen,
Yine severdim,
Dar ağacı ip boynumda.
Sen aşkı anlamaz bilmez, gül yansa ağlamaz sakin
Ben akmayan göz yaşında, seni severdim.
Sen hisli korkak savaşçı, aşkı kime satmış hain
Ben her savaş meydanında, seni severdim.
* Yıldız Usmanova- Yaşar *
Kaybolduğumuzu hissettiğimiz zamanlar olur. Herkes de anlayamaz bunu, bu çağda insanlar kaybolduğunun farkında bile değil. Duino Ağıtları'nı hatırlayın: "Hiçbir yerde, sevgili, dünya hiçbir yerde, sadece içimizde." Kaybolduğumuzu hissettiğimizde döneceğimiz tek yer kendimiziz sevgili okur. Bu zamanda insanı ancak kendi kurtarır. Var
Arkadaşlar, dileklerinizi gömmek için gül ağacı bulamadınız mı? O zaman bir kaba su doldurun ve gül suyu veya gül yağı ile özlestirip dileklerinizi bu suya atın. Bunlar da yoksa suya üç kez "gül" diye fısıldayın.
…Bu canavarlar nedendir bilinmez, taşlardan çok korkarlardı. Bir çocuk tüm cesaretini ve olanca gücüyle onlara bir taş savurdu mu ödleri kopardı… Elif Gül Mahur Sali / Zeytin Ağacı