Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.13
"Baba, mutluluk nedir?"
" Mutluluk, kendini unuttuğun zamanlardır."
Çin'de uygulanan tek çocuk politakası ana konu olsa da, bu uygulamada özellikle kadınların yaşadığı acılar, sıkıntılar, değersizlikler anlatılıyor. Kürtaj var, tecavüz var, zorla doğum kontrolü var, kısırlaştırma var, düşük ücretle çalıştırma var, var, var. Sadece kadın yok evet kadın, bir kuluçka makinesi görevinde. Yeter ki erkek bir çocuk olsun ve soy devam etsin.
Pişirilen fetüsler, kız oldu diye öldürülen bebekler, bilerek sakat bırakılıp, satılan çocuklar. Kapakta denildiği gibi, bu kitabı okumak için sağlam bir yürek lazım.
cahillik mutluluk mudur?
Bir taşlama olarak nitelendirebileceğimiz bu yapıt Latince kaleme alınmış ve Yunanca alıntılarla süslenmiştir. Encomium (övgü), dönemin entellektüellerini eleştirmek üzere hayat bulmuş ve kendini zeki sayan herkesi hedef almıştır. Bu bir kişi ismi değildir, ilerleyen kısımlarda anlatıcının kadın olduğunu da öğreniyoruz ama ismi
HAYATTA KALMA ÇABASI
Küçük yaşlarda babasının yaptığı bir hata yüzünden yaşadıkları yerden sürgün edilen Lazaro'nun hikayesi.
Babasız kaldığında annesi onlara bakmak için gittikleri kasabada iş bulur. Bu iş, seyislerin elbisesini yıkamaktır. Zaman içinde gittiği ahırda bir siyahi ile tanışır ve tanışma onların bebekleri olmasına kadar gider. Babasının yaptığı
“Yeterince dağıldıysak toplanalım mı?”
·
Puan vermedi
Andrey Platonov nicedir okumak istediğim yazarlardan biri. Can adlı mükemmel romanı hafta sonu okudum.
Önce yazardan söz edeyim; bir demir yolu işçisinin oğlu olarak 1899 da doğmuş iç savaş sırasında Kızıl Ordu' da savaşmış daha sonra elektrik mühendisi ve arazi ıslahı uzmanı olmuş. Çeşitli dergilerde yazılar yazarken benim en sevdiğim yazar Maksim Gorki tarafından keşfedilmiş ve yazarlık serüveni böylece başlamış.
Can' a gelince insan ne ile yaşar sorusuna yanıt arayan bir kısa roman .
Açlık, yoksulluk olabilecek en olumsuz koşullarda var olma çabasını anlatan bir roman.
Nazar Çagatev adlı Rus olmayan bir genç adamın doğduğu topraklara giderek annesini tekrar bulması ve o coğrafyada yokluk açlık içinde yaşayan insanları kurtarma Savaşı. Orada yaşayan halkın bir adı yoktur ama Nazar kısa bir ad verir halka CAN." Ruh ya da tatlı hayat anlamında çünkü o halkın, ruhundan ve kadınların anaların ona bağışladığı tatlı hayatından başka hiçbir şeyi yoktur."
Cehennemi görmüş bir halka biraz da cenneti yaşatmak için gidecektir doğduğu topraklara.
Herkes beğenir mi? bilmiyorum ama beni derinden etkileyen bir roman oldu CAN.
Bazı kitaplar için ne yazsak ne söylesek yetmez ya CAN için tam da budur duygularım.
Selâmun aleyküm...nasıl başlasam hangi cümleyi kursam karar veremiyorum kelimeler yetersiz kalır
BEN RABİA Kendi içime dönüp yaşamayı huy edindim diyor Rabia annemiz...
Okadar güzeldiki hiç bitmesin istedim ..Rabia annemizi anlatırken müslümanlığımızı sorgulatıyor...
Boyle bir teslimıyete AŞKA herkesin şahiit olması gerek....
Bir Rabia Yaşadı Aşka Düştü, Bir Daha da Rabia'yı Gören Olmadı...Cenneti ateşe verip cehennemi söndüren kadın dediler benim için; oysa ben Allah’ın rızasına perde olan şeyleri düşünmekten vazgeçin demiştim.”
bazı kimseler O'na kadın kıyafeti giymiş er diyorlardı hâlbuki Rabia kıyafeti ile ruhu ile hakiki bir kadındı. Kadınlığın hülasasıydı. Bir kadın iman ederse böyle etmeli, bir kadın kulluk edecekse böyle etmeli, bir kadın Allah'a yürüyecekse böyle yürümeli. Rabia halk içinde kadına, kadınlığa mani olan ne varsa bir bir yıkmış yerine olması gerekeni getirip misal olmuş kadınlığa.Rabia'nın biz kadınlara verdiği misal şudur: Rabia kimsesizliğin hem zahiri hem manevi tezahürüdür. Rabia ne bir âlimin karısıydı ne bir peygamber annesiydi ne de bir velinin kızıydı. Rabia hakiki manada kimsesizliğine rağmen Rabbe yürürken kadınların nefsine dizeceği bahaneleri çürütmüş, kim olursan, hangi hâlde olursan, nerede olursan, eğer iştiyakın varsa yaparsın demek istedi bizlere. Takvanın, imanın kadını erkeği yoktur. Her insan kendi bulunduğu yerden Rabbe yürür.
Tekrar okuyacaklarım arasında baş köşeye alındı ...
Okumanızı tavsiye ediyorum
Hasan Sabbah ve sanal cenneti...
Bir tarafta Hasan Sabbah’ın yeryüzü cennetiyle yeni tanışan güzel köleler, diğer tarafta onun en güvenilir savaşçıları olan fedailer. Sabbah’ın yarattığı cennetin içinde gözleri açıldığında hepsinin hayatı hiç umulmadık bir şekilde değişir.
Hikaye 11. yüzyıl İranı’nda, kendini peygamber ilan eden Hasan Sabbah’ın, seçilmiş bir grup insanı intihar suikastçısına dönüştürerek bölgede hakimiyet kurmak için çılgınca ve aynı zamanda zekice bir plan tasarladığı Alamut Kalesi’nde geçmektedir. Güzel kadınların, yemyeşil bahçelerin, şarap ve haşhaşın göz boyadığı sanal bir cennet yaratan Sabbah, genç savaşçılarını emirlerine uydukları takdirde bu cennete gidebileceklerine inandırır. Kendilerini onun yoluna adayan, ölmeyi de öldürmeyi de göze almış olan bu küçük orduyla hükümdar sınıfına gözdağı verebileceğini düşünür. Sabbah kendi deyimiyle insanların saflığını kullanıp dine adanmışlığı politik emellerine alet eder. Artık kapılar onun için ardına kadar açılmıştır.
Kitapta Lâmi ve Bedia isimli evli çiftin bana göre bir bakıma toksik ilişkisi ele alınıyor. Neden mi toksik dedim? Çünkü bir kadın kendisini aldatan adamı affedip hiçbir şey yokmuş gibi devam etmez değil mi? Bedia, affetti ve devam etti.
Sadık bir Bedia ile özgür hissetmediğini düşünen Lami’nin aralarına Cânân adında ahlâksızlığın ve sahtekârlığın vücut hali bulmuş bir kadın girer. Lami bu kadın yüzünden evi terk eder. Bedia kızımız ise babasının tavsiyesi üzerine kocasını ömrü çürüyen kadar beklemeye başlar. *Burada bütün hata aslında Bedia’nın babasında*
Cânân isimli iffetsiz kadın her cinsten erkeği
ayartacak kadar baştan çıkarıcı, manipülatif ve bakımına büyük derecede önem veren paragöz, sevgi nedir bilmeyen, kadınların yüz karası bir kadındır. Sadece Lami’yi değil, ayarttığı her adamı aynı anda idare edip kandırıyordur. Lami ise cenneti yaşadığını zanneden salaklardandır. Olaylar böyle gelişirken ortaya bir anda bu ahlaksız kadının yani Cânân’ın annesi çıkıyor. Bu ahlaksız kızın Çerkes asıllı olduğu, satılık bir köle olduğu ve isminin Ayşe olduğu su yüzüne çıkarken annesiyle girdiği münakaşadan kazaran ölü olarak çıkıyor. Ve evet Cânân’ın herkesi kandırdığı ve maddi olarak zor duruma soktuğu gizli kalmıyor.
Olaylar böyle böyle gelişince Lami eve dönüp hiçbir şey olmamış gibi (ya da özür diliyor hatırlayamadım bu kısmı) eve dönüyor ve Bedia bunu affediyor.
Çok saçma arkadaş, bir kez aldatan bir daha aldatır. Hiç mi gururun kırılmadı be abla?
Kitabı gerçekten elime alırken ön yargıyla almıştım..Ya zaten bilindik şeyler anlatılmıştır ,okursam sıkılır bırakırım diye düşündüm.
Elime aldım baktım daha Hz.Hatice'nin adı geçmeden biraz daha geçmişten alınmış kesitler gördum..Mekke devri insanların nasıl canileştiği, nasıl da kendilerini amaçsızca sokaklarda harcadıklarını, Kadınların nasıl da çöpten değersiz gördüklerini!Kısaca da cahile devrinden ve daha nice olayları romanlaştırıp bize sunulduğunu sizler de okuduğunuzda anlayacaksınız..
Hz.Hatice temiz, yüksek ahlaklı bir insan olmuş ve olacaktı.. Peygamber efendimizle ticaret yolunda tanışıp birbirlerine aşık olacak ve hikayenin sonunda cenneti hak eden ve Kur'an'da da geçen ayete göre ,4 kadından biri olup çıkacak.Herkese nasip olmayacak bir derece ..
Rabbim onun gibi ahlaka sahip bireyler olmamızı nasip etsin..
Ve Adımın kıymetini tekrar tekrar anlamış oldum okurken.. Okumanızı ısrarla tavsiye ederim..
Dünyanın en iyi komutanı olsanız da bir kadının elinden öldürülmek gerçi erkeklerin en büyük zaafı olarak gördüğüm kadınlara olan duygusal bağı açıklıyor..
Dünyayı dize getiren Türklerin övgü dolu sözleriyle bahsettiğimiz Hun Hükümdarı Atilla, annesi babası öldürülen 20 yaşındaki genç bir kazın ilk gecesi yani gerdek gecesinde sadece bir iğne batırarak öldürmüştür. Bu iğne de zehirli olmakla birlikte Atillanın yaşamına son vermiştir.
İnsan bu dünyayı dize getirse de küçük bir olayda neler başına geleceğini asla tahmin bile edemezsiniz.
Kadınların varlığına o kadar tuhaf bir arzu ile yaklaşırlar ki hemcinslerim zehir de olsa içmeye zarı olduklarını ilk insan ilk kadından da bunu görüyoruz. Havva ile ademin cennet serüveni herkes bilir. Onların yaşamında kabul görülmeyen yasaklanan meyvenin yani cinsel arzuların yasak olduğu cennet de meyvenin bu arzu ile yakınlaşması sonucunda cennetten kovulan havva'nın ardından ademin tavırları aslında dünya gezegeninde yaşayacak olan neslinin tavrını belirlemiş oluyor. Havva cennetten kovulunca Adem ise ben havvasız cenneti ne eyleyim deyip kendisini kovdurmuştur. İkisi de dünyaya gelir ve farklı kıtalarda farklı coğrafyalara bırakılmasına rağmen birbirini bulurlar. Erkek ve kadının arzusu sıra dışı bir duygunun ötesinde. Atilla ölümü bu şekilde yaşanmıştır.
